2 Ekim’de girdiği Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Nişanlısı Hatice Cengiz “Günün büyük bir kısmını bu üzüntü ve sıkıntıları düşünerek geçiriyordu. Duygusal olan ve yalnız kalmış bir adam var. Bundan sonraki süreci mutlu geçirmek istiyordu” dedi. Cengiz, Kaşıkçı’nın konsolosluğa gitmekten korktuğunu ancak 2 Ekim’den önce ilk gidişinde ona çok iyi davranıldığını, ikramda bile bulunduklarını anlattı.
İşte Hatice Cengiz’in açıklamaları:
Rahmetliye, ailesine ve Suudi Arabistan halkına başsağlığı diliyorum. Üniversite öğrenimim dolayısıyla iyi derece Arapça biliyorum. Arap Baharı yıllarında, bildiğim dil ve bilgilerim doğrultusunda sahada olmayı tercih ettim. Çünkü bu alan karanlık bir alandı. Hakkında çok bilgi olmayan bir alan. Ben de sahada olup, bölgedeki ayrılıkların sebeplerini incelemek istedim.
Arap bölgesindeki mezhep ayrılıkların nasıl insanları kutuplaştırdığını ya da ayrıştırmadığını öğrenmek istedim. O bölgede yaşanan Arap Baharı’ndan sonra körfez bölgesini daha sık takip etmeye başladım. Cemal Bey’le de bu şekilde tanıştık. Kısa bir tanışma faslından sonra çok verimli bir söyleşi yaptık. Avrupa’da ve Amerika’da çok tanınan Kaşıkçı söyleşisini yayınlayamadık. Ama mümkün olmadı. Sonra Cemal Bey’le tekrar iletişime geçtim. Türkiye’ye gelince daha detaylı konuşmak istedim. Önce mesleki bazlı olarak yakınlaştık. Cemal Bey buraya geldiğinde beni görmek istediğini ve yaptığım işe duyduğum saygıdan etkilendiğini bana hissettirdi.
Akabinde Türkiye’ye geldi ve görüştük. Çok yoğun bir programımız olduğu için, çok hızlı bir görüşme gerçekleştirdik. Daha özel sorular üzerinde birbirimizle iletişime geçti. Bu özel görüşme yaşayacağımız ilişkinin temellerini attı. Amerika’ya dönen Cemal Bey, benimle tekrar görüşmek istediğini belirtti ve bu süreç nişanlılığa ilerledi.
Suudi Arabistan’da rahat bir ortam olmadığı için Amerika’da yıpranmadan üretmeye karar vermişti. Amerika’ya yerleşir yerleşmez Washington Post’ta yazmaya başladı. Amerikan vatandaşlığına başvurmuştu ama henüz sonuç açıklanmamıştı.
Suudi Arabistan’da ahbaplık ettiği ve meslektaşlarının %70’i içeride. O yüzden Amerika’da onlar için yazılar yazdığını belirtiyordu. Cemal Bey çok yalnızdı. Bizim ilişkimiz bu nedenle başladı belki de. Diğer evliliği ile ilgili ise ayrılma sebebinin siyasi olduğunu söyledi. Yaşadığı baskı ve yapamadıkları, yazamadıkları yalnızlığını pekiştirdi. Arkadaşlarından haber alamaması ve içinde bulunduğu durumu aşamaması onu yalnızlığa itmişti. Cemal Bey ülkesinde yaşanan değişime tarafsızdı. Beğendiği ve endişe duyduğu bazı konular vardı. Bunları bazen üzüntüyle bazen sevinçle yazardı.
Günün büyük bir kısmını bu üzüntü ve sıkıntıları düşünerek geçiriyordu. Duygusal olan ve yalnız kalmış bir adam var. Bundan sonraki süreci mutlu geçirmek istiyordu. Gurbetin ona çok ağır gelmesi, bir hayat arkadaşı aramasına sebep oluyor. Birkaç defa Türkiye’ye geldi. Görüştük ve birbirimizi daha yakından tanıdık. Benim saha çalışmalarından çok etkilendi. İlişki doğal sürecinde gelişti. Amerika ve İstanbul arasında yaşayacaktık. O yüzden buradan ev almak istedi. Zaten İstanbul’a çok sık gelen bir isimdi. Cumhurbaşkanı’yla da bir dostluğu vardı. Burada bir çok dostu vardı. Burayı çok sevdiği için de ev almak istedi.
10 Eylül tarihinden 2 Ekim’e kadar biz evlilik hazırlıklarına başladık. Zamanı çok iyi kullanmamız gerekti. Ailemle görüştü onay aldık ve hazırlıklar başladı. Ev aldık ve eşyaların siparişlerini vermeye başladık. Babamın yönlendirmesiyle resmi işlemlere başlama kararı aldık. Ardından bir düğünle süreç tamamlanacaktı. Konsolosluğa gitme sebebi ise yabancı olan ve Türk vatandaşıyla evlenenbilmesi için bekar olduğunu kanıtlayan bir evrağı almak istedik. Bu evrak konsolosluktan alınabiliyordu. Bana konsoloslukla ilgili sıkıntıları olduğunu söylemişti. Amerika’da bir konsolosluktan böyle bir evrak istediği süreci ise benim bilgim dışındaydı. Böyle bir görüşmemiz olmadı. Bana böyle bir şey söylemedi.
Önce Fatih Belediyesi’nin evlendirme dairesine gittik ve gerekli evrakları sorduk. Görevli konsolosluktan bir evrak alınması gerektiğini söyledi. Cemal Bey, konsolosluğa gitmek istemiyordu. Gergin bir hava yaşamak istemiyordu. Reddedilmek korkusuyla da gitmek istemiyordu. Sorgu, talep ya da baskı gibi şeyler yaşamak istemiyordu.
En nihayetinde bu evrak gerekliydi ve bunu konsolosluktan almak gerekiyordu. Başka bir yerden almak yerine Türkiye’de bu evrağı almak istedi. Çünkü burada bağlantıları vardı ve güvende hissediyordu her şeye rağmen. Olayın bu noktaya varacağını o bile tahmin edemiyordu. Başka bir yol bununla yüzleşmeliyim dedin ve birlikte konsolosluğa gittik. Uçağının kalkmasına 4-5 saat vardı ve taksiye binin Suudi Arabistan Konsolosluğu’na yöneldik. Sonra müracaat etmek için bina girdi. Girerken endişeliydi. Çünkü beni içeri almadılar ve tekrar içeri girmem mümkün değildi. Çok fazla güvenlik vardı. 1 saat geçtikten sonra 15 dakika daha çıkmazsa gidip sormam gerek diye düşündüm. Sonra Cemal çıktı. Mutlu bir şekilde çıktı. Telefonlarını bana bırakmıştı, aldı ve birkaç arkadaşını aradı. Mutlu olması beni çok sevindirdi. Hatta kendisine orada çok iyi davranmışlar ve ikramlar da bile bulunmuşlar. Konsoloslukta evrağın kısa süre sonra hazır olacağını bildirmişler. Cemal Kaşıkçı ise salı günü Türkiye’ye tekrar döneceğini ve evrağı gelip alabileceğini söylemiş. Bu ilgi bizi rahatlattı. Sonra kendisini havalimanına götürdüm ve Londra’ya uçtu. Bir çantasını bana bıraktı ve ayrıldık.
2 Ekim tarihinde Türkiye’ye geri döndü. Zor bir gün. Hala benim anlayamadığım çok soru var. Saatine uygun olarak İstanbul’a geldi. Erken saatte görüştük. Konsolosluğu aynı gün gideceğini Londra seyahatindeyken telefon yoluyla öğrendim. Tek başına gitmek istedi Cemal Bey ama ben de gitmek istedim. Sonra konsolosluk yetkililerini aradı saat 1’e randevu alındı.
2 Ekim gerçekten çok çok zor bir gün. Anlatması değerlendirmesi halen benim anlamadığım çok fazla sorunun olduğu işin içinde bilemediğim, bir yerde acaba bir şey ihmal mi ettik diye kendime sorduğum bir gün. 2 Ekim’de normal bir şekilde Londra’dan dönüyor. O gün neler yapacaklarımızı konuştuk.
Konsolosluğa giderken gündelik hayata dair şeylerden konuştuk. İkinci kez konsolosluğa giderken hiç endişeli değildi. Aldığımız bazı beyaz eşyaları beğenmemişti neden beğenmediğini anlatıyordu. Konsolosluk önünde hiç beklemedik. Prosedürü biliyorduk. Telefonları bana bıraktı. Ve o uzun bekleyiş başladı.
Cemal Bey buradayken bir kere rahatsızlanmıştı ve o programa katıldığı gün rahatsızlığı nedeniyle konuşmasını yapamayacak durumdaydı. Beni de davet etmişti. Gittiğimde onu çok hasta gördüm ve onu hastaneye götürdüm. O sırada şunu düşündüm “Türkiye’de bir şey olursa kimi aramalıyım?” Hastaneden dönerken kendisine sormuştum “Bana tavsiye edeceğin biri var mı aramam için?”
Bana dedi ki ‘Yasin Hoca’yı arayabilirsin’ dedi. ‘Benim eski dostumdur’ dedi. Konsolosluğa ilk defa giderken bu cümle benim aklıma geldi. Konsolosluğa giderken “Başıma bir şey gelirse Yasin Aktay’ı ara” diye bir şey demedi. Bu bilgi bu anlamda önemli.
Ben ısrarla Cemal’in onlarla sohbet ettiğini, uzun bir zaman geçtiği için onları özlediğini, ülkesinden çıktıktan sonra yaşadıklarını merak ettikleri için bir sohbet ortamı olduğunu düşündüm. Suudi Arabistan yetkililerinin Cemal’e böyle bir kumpas nasıl ifade edilecek bilmiyorum en ufak bir endişem olsaydı kapıya ilk ben koşardım. Ama anormal bir şey de görmedim. Aklıma zerre kadar bir şey gelmedi.
Kötü bir şey olduğunu anlamaya başladığımda elim ayağım titremeye başladı. hemen kardeşimi aradım. Suudi Arabistan Konsolsoluğu mesaisinin kaçta bittiğini sordum. Çok büyük bir korkuya kapıldım. Hayatımda hiç öyle bir… Dünyanın bütün renkleri kafamdan indi aşağıya. Yer sallandı, büyük bir endişe ve bağırma ihtiyacı hissettim.
En yakın arkadaşımı arayıp gelmesini istedim. Konsolosluk kapısına koştum. Oradaki Türk yetkiliye Cemal beyin içeri girip çıkmadığını söyledim. Türk yetkili herkesin çıktığını söyledi. Hemen konsolosluğu aradım. Telefona çıkan genç dışarı çıkıp ‘içeride kimse yok’ dedi.
“Cemal bey az önce buradan içeri girdi ben onu burada bekliyorum telefonları bede çıksa yanıma gelirdi” dedim. O anda çok büyük bir şey kaybettiğimi biliyorum. Çok büyük bir korku oluştu içimde. Sonra Yasin Aktay’ı aradım. Turan Kışlakçı’yı aradım. O gün geceye kadar bekledim orada. Sadece onu korkutmak için yapılmış bir şey olduğunu düşündüm. Hep iyi bir şey düşünmeye çalıştım. Böyle bir şey hiç aklıma gelmedi. 25 gün sonra öğrendiğimiz gerçeklerin yüzde 10’u bile aklıma gelmedi.
Böyle bir şey olacağını bilseydim benimle evlenmesine asla izin vermeyip oraya girmesine engel olurdum. Evlenmek isteyen birinin başına böyle bir şeyin gelmesi hangi diplomasi diliyle anlatılır? Böyle bir şeyin değil başıma gelmesi okumadım bile duymadım bile. Hem de Cemal Kaşıkçı gibi vatanını seven milliyetçi birine yapılması asla aklıma gelmedi. Suudi Arabistan’dan özel uçakların geldiğini öğrenince işin içinde başka şeyler olduğunu anladım.
İşin içinde benim sandığımdan çok daha büyük şeyler olduğunu o gün anladım. Olaydan üç dört gün sonra özel eşyalarını savcıya teslim ettim. Ölüm haberi gelmiyor ama bulunma haberi de gelmiyor. Olay çok büyük bir olay. Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere devlet yetkilileri konuyla çok yakından ilgilendiler.
Vefat ettiği haberi gelene kadar geçen süreç çok zorlu bir süreçti. Sizin yaşadığınız acı haber oluyor. Şokla gelen ifade edemeyeceğim kadar büyük bir karanlığa gömüldüm.