Geçen Cuma İttihat ve Terakki Fırkası’nın iç bileşenleri ve bu bileşenlerin Partiyi nasıl etkilediklerini yazmıştım. Aslında İttihat ve Terakki Fırkası iktidara hiç de hazır olmayan, sadece mevcut Abdülhamid Han idaresini yıkmaktan başka hiçbir ortak yanı olmayan bir idealistler, maceraperestler ve frenk meşrepliler koalisyonuydu. Ancak, bütün bunlara rağmen müspet bir bakış açısına sahip milli iktisat yanlıları (Talat Paşa, Ziya Gökalp, Cavid Bey, Kara Kemal) teşkilatın liderleri iken, özellikle savaş halinden kaynaklanan sebeplerle fedai nam sergerdeler ve partinin asker mensupları (ve tabiî ki onların liderleri Enver Paşa) parti politikalarını belirleyen etkin güç olmuştu. Sonuçta, hem Parti hem de koca İmparatorluk yanlış ve öngörüsüz eylemlerinin sonucunda batmıştı.
Bunlara rağmen İttihat ve Terakki Fırkası Türk siyaset tarihi için çok önemlidir. Her şeyden önce ilk Türk siyasi partisidir. İlk seçilmiş Türk Başbakanı Talat Paşa hem bir halk çocuğudur hem de Parti’nin Kâtib-i Umumisi’dir (genel sekreteridir.) İttihat ve Terakki kadroları içerisinde, Türk tarihinde ilk defa, bir milli iktisat programı yapılmış ve uygulanmaya çalışılmış ama bu da savaşların ve iç kargaşanın tozu dumanı arasında gümbürtüye gitmiştir. Kurtuluş Savaşı’na İttihat ve Terakki teşkilâtının katkısı büyüktür, Cumhuriyet idaresinin kadroları da ekseriyetle eski İttihatçılardır. Bugün Cumhuriyet tarihimizde yer alan siyasi hareketleri ve onların İttihat ve Terakki ile (aynı zamanda onun aksü-l ameli İtilaf ve Hürriyet Fırkası ile) bağlantılarını inceleyeceğim. Önce İtilâf ve Hürriyet Fırkası…
İTİLÂF VE HÜRRİYET FIRKASI
Bu fırka da, İttihatçılar gibi farklı grupların koalisyonudur: Bugünkü anlamda Özerklik yanlıları, üniter devlet düşmanları, azınlık milliyetçileri (Ermeni, Rum, Arnavut, Kürt ve Arap), mutlakiyetçiler – Sultan Hamid yanlıları, tarikatlar ve İngiliz mandasını savunanlar… Bu yamalı bohçayı bir arada tutan İttihat ve Terakki düşmanlığıdır. Fikir babaları Prens Sabahaddin, İngilizlerin kuklası Damat Mahmut Paşa’nın oğlu, Sultan Abdülhamid’in yeğenidir. Annesi Seniha Sultan’dır. Damat Mahmut Paşa’yı Payitaht Abdülhamid dizisinden hatırlayacaksınız, Hakan Boyav başarı ile canlandırmaktadır. Türkiye’de 1970’lerden sonra türeyen bilumum liberal, hamiyet-i milliyeden uzak vatansız, Kürt ayrılıkçısı, devlet şuurundan nasibini almamış İslamcı ve solcu varsa hepsi için bu Sabahaddin bir idol olmuştur. Halbuki kendisi ve babası İngiliz istihbaratının oyuncağı, ayrılıkçı teröristlerin vitrin süsünden ibarettir. İşte bu Prens Sabahaddin’in peşinde giden İtilaf ve Hürriyet Fırkası’nın ki, Hain Ali Kemal ve Hain Damat Ferit Paşa önemli şahsiyetleridir, ana görüşleri şöyle özetlenebilir:
Özerklik ve çok hukukluluk savunusu, milli devlet karşıtlığı, azınlık milliyetçiliği gayreti, serbest piyasa ve Batı müdahalesi taraftarlığı…
KURTULUŞ SAVAŞININ SINIFSAL VE ETNİK KARAKTERİ
Kurtuluş Savaşı aslında toplumda belli başlı iki kesimin uzlaşması ve ittifakının sonucudur: İttihatçı subaylar ve Anadolu eşrafı. Kurtuluş Savaşı’na karşı olan kesimler var mıydı? Elbette vardı: İngiliz ve Yunan’la çalışan işbirlikçi tüccarlar, İtilafçılar, özellikle tarikatların baskın olduğu kimi kırsal kesim ahalisi ve Saray’ın zadegân taifesi. Anadolu’nun tamamından alınmış bir orduda değildi Kuvva-yı Milliye güçleri… Ağırlıklı Orta Anadolu, Karadeniz ve Egenin bir kısmından katılım olmuştu. Kürt’ler genel olarak çekimser kalmış – bekle ve gör politikası-, benim de mensubu bulunduğum Marmara Bölgesi ahalisi ise ağırlıklı Kuvva-yı Milliye karşıtlarının elindeydi. (Bu arada benim büyük dedelerim Marmara Bölgesi’nin azınlıkta kalan Kuvvacılarındandı. Babannemin babası Muharrem Ağa, Dedemin babası Ahmet Hoca, diğer dedemin babası Ali Osman Ağa; hepsi Kuvvacı çete reisleriydi. Allah hepsine rahmet eylesin, DMD.) Asker kaçakları da fazlaydı. Rivayet odur ki, Sakarya Savaşı’nda firarilerin oranı yüzde 20’ye ulaşmıştı. İşte bu ahval ve şerait içinde, Kurtuluş Savaşı kazanıldı. Başta Gazi Paşa olmak üzere, hemen hemen bütün idareci kadro, öyle ve böyle yolları İttihat ve Terakki ile kesişmiş insanlardı.
CUMHURİYET DÖNEMİ SİYASİ HARİTASI
Fakat Cumhuriyet kurulduktan sonra, köylüler köylerine, eşraf kasabalarına döndüler. Atatürk ve arkadaşlarının trajedisi burada başladı: Bir devlet kurulmuştu ama bu devleti idare etmek için yetişmiş kadrolar çok kıttı. Dil bilen, ihtisas eğitimi almış insanların çoğu İzmir ve İstanbul’daki Yunan ve İngiliz işbirlikçileriydi. Devlet sadece askerle idare edilemezdi, notere, muhasebeciye, doktora, mühendise, mimara ihtiyaç vardı. Bu yüzden, Cumhuriyet idaresi esas Kuvvacılardan çok işgal taraftarı ve İngiliz muhibbi elit zümrelerle teşrik-i mesai etmek zorunda kaldı. Kökü İttihatçılara dayanan ve Milli İktisat’ı hedefleyen Cumhuriyet idaresi ve CHP, zamanla, her devrin adamı, çıkarcı ve zengin elitlerin de karargâhı oldu. Eşraf içinden seçilen küçük bir azınlığa da el verilerek (Koç, Eczacıbaşı buna örnektir) “yerli ve milli” bir burjuva sınıfı oluşturuldu. Cumhuriyet’in ve CHP’nin ilk dönemi (yani tek parti idaresi zamanında) işbirlikçi Osmanlı elitlerinin Batıcılığı ve İttihatçı’ların “milli iktisat” politikasının evliliği olarak görülebilir. Bugün bu çizgi, artık bir avuç kalan, “ulusalcılar” tarafından temsil edilmektedir: Halkın kültürel ve dini aidiyetlerine mesafeli, batı tipi yaşam tarzı tutkunu, ekonomide devletçi, anti emperyalist ve bağımsızlıkçı bir politika…
Çok partili hayata geçiş sancılı olmuştu. Terakki Perver Fırka, gözden düşmüş ve iktidardan uzak kalmış İttihatçıların, Serbest Fırka’da eski İtilafçılar ile tarikatçıların karargâhı olmuştu. Ancak bu kesime toplumsal destek savaşa katılmış olan ama siyaset dışı kalan Anadolu eşrafı ve toprak ağalarından gelmekteydi. Üçüncü deneme CHP’nin içinden çıktı: Demokrat Parti. İlk iki denemeden farklı olarak, laik ve Kuvvacı bir temele sahip olan ve Anadolu eşrafını temsil eden DP Türk Sağının da ilk partisidir. DP milli kalkınmayı temel alan, Anadolu’daki eşrafı da kalkınma sürecinin başat unsuru haline getirmeyi hedefleyen, köylünün yaşam tarzını iyileştirmeyi amaçlayan bir partiydi. DP ve onu takip eden AP, ANAP, DYP ve kısmen bugünkü AK Parti, bu temelde, bazı ortak düsturlara sahiptir: Kalkınma ve büyümeyi hedefleyen, serbest piyasacı, milli kültür ve geleneğimizin korunması anlamında muhafazakâr ve Batı medeniyetine entegrasyonu hedefleyen bir program. Serbest piyasacılık ve liberalizm bu hareketin içindeki İtilafçı damarı gösterir. Dayandıkları sınıflar ise, hem kültürel anlamda muhafazakâr hem de siyaseten temsil edilemeyen taşralı eşraf ve kırsal kesim çiftçileriydi. Bunlara kendilerinin oluşturduğu yeni bir burjuva sınıfını da dahil edebiliriz. Kültürel anlamda milli ve yerli ama iktisadi anlamda emperyalistlerin sadakasına dayalı bir borçlanma ekonomisi. Tıpkı tanzimat dönemi gibi…
Öte yandan elitist ve bürokratik (bu anlamda tepeden tırnağa Sağcı olan) CHP de İsmet Paşa’nın bir gecede aldığı kararla Ortanın Solu’na geçmişti. Aslında devletçilik dışında CHP’yi sola yakınlaştıran hiçbir özelliği yoktu. Bizde felsefi kavramlar, en mürekkep yalamışlarımız tarafından bile, doğru düzgün kavranamadığı için, devletçiliği solculuk zannetmek de abes kaçmasa gerektir. CHP bu dönemde şehirli memurların, zengin elitlerin ve üst düzey bürokrasinin partisi haline gelmişti. Bu dönemi CHP’nin ve Cumhuriyet’in ikinci dönemi olarak adlandırabiliriz. Merkez sağ siyasetin çoğunda iktidar olduğu bu dönemin başat siyasetçileri Menderes, Bayar, İnönü, Demirel, Ecevit ve Özal’dır. Türkeş ve Erbakan sağ içinde farklı kırılmaları temsil etmekte idiler. Bu dönemin sonunda merkez sağın çöktüğü ve bütün dünyayla birlikte Türkiye’nin de içine girdiği büyük iktisadi ve siyasi dönüşüm süreci başladı: Küreselleşme… Buradan devam edeceğiz.
Hayırlı Cumalar…
Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ 12 Eki 2018
Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik’te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.