İstanbul’da kuşlar kolonisi…

24673_b-4

Geçmişte bir gün Cemal’le, Eminönü Vapur iskelesinde buluştuk! Amacımız eski günlerin bu kısa vapur yolculuğuyla Kadıköy’e kadar hasret gidermekti… Cemal’le (Cemal Süreya), şehir hatları vapurunun hemen girişinde ve dış kısımda her iki tarafta boylu boyunca konulmuş kanepelerde ve oldukça arka kısımlarda yerimizi aldık… Biraz sonra vapur hareket edince Cemal, elinde tuttuğu küçük bir poşetten çıkardığı iki simitten birisini bana ikram etti ve muzipçe bir tebessümle ekledi, ” Bak simidi takdim ediyorum ama hepsi bizim değil, ortaklarımızla bölüşeceğiz…” dediği sırada da Vapurumuz Saray burnu önlerine gelmişti… Elinde ki simitten bir parça kopararak, boşluğa doğru ,o lokmacığı deniz üstünden boşluğa fırlattı! Anın da, 2-3 dünya tatlısı Martı lokmaya dalış yaparken, lokmacık birisinin gagaları arasına girmiş ve Martı’cık nafakayı kapmanın coşkusuyla dikey olarak oracıktan ayrılıverdi… Biz aralıklarla simitlerimizi onlara ikram ettikçe, hem çoğaldılar hem de farkına varamadan Kadıköy iskelesine gelmiş, bir lokmasını dahi kendimize ikram etmemiştik… Sözüm ona, Cemal’le belki de ilk Okul ve Orta Okul günlerimizin anılarını konuşacaktık… Öbür sefere diyerek iskeleden ayrıldık!..
        Ve belki de o yıllardan sonra, İstanbul’un kuşları ilgi alanım oldu !.. Martı’lar, Karga’lar, Güvercin’ler, mevsimlikte olsa Leylek’ler  ve çok sonra ki yıllarda da yazımın sonunda kısaca bahsedeceğim hiç akıllara gelmeyen bir harika ve akıllı tür kuşlar!…
        Martıları o yıllar da bizler, hep denizde ve deniz kıyılarında görür ve bilirdik! Ancak, bu çok sevimli ve gittikçe irileşen kuş, denizler de beslendikleri balıklar, türlü nedenlerle çok çok azalınca, bu sevimli ve dost iri kuşlar da Kadıköy’ün içlerine doğru yöneldiler!.. Çünkü, şehrin tüm boş alanları beton yığınlarıyla dolunca, ortaya çıkan binlerce binanın atıkları da bu ve diğer kuşlara yem-azık atıklarıyla yem oluyordu!.. Martı’ların bu konu da bir şanssızlığı vardı ! Çünkü, başka bir tür hemcinsi o alanları çoktan keşfetmişti…
        Kargalardı onlar !.. Kargalar inanılmaz zeki ve akıllı, ekmeğini umulmadık yerlerden çıkarma da büyük ustaydılar… Kötü şöhret ile çok defa anılmalara karşın Kargalar gerçekten zeka ve akıllarıyla İstanbul dışında ki yerleşim yerlerine de hakim oluyor, yaşam alanlarını genişleterek büyük bir koloni kuruyorlardı adeta!.. Biraz gözleme alınız, nasıl akılcı oldukları hemen anlaşılacaktır… Durmadan yer içerler. Gagaları hiç durmaz! Bunun nedenini sanırım çoğumuz bilmeyiz… Çünkü, Kargaların sindirim sistemleri, daha doğrusu bağırsakları çok kısadır. Yediğini durmadan dışkıya dönüştürür. İşte bu vakitsiz ve çok sık olayla karnı durmadan acıkır bu nedenle de durmadan yem-azık arar…
        Yakın zamanlara kadar,ön salonumun tam karşısın da irice bir Ceviz ağacı vardı! Özellikle her Ceviz mevsimin de yıllarca onların marifetini izlemişimdir!.. Cevizler dalların da tam oluşmadan, Karga’ların yemiydi! Tam Ceviz olup sertleştiklerin de ise marifetleri günlerce sürerdi! Üçü beşi bir araya gelir, Cevizleri gaga ve ayakları arasına alarak, aramızda ki asfalt yol üstüne hızla düşürür, böylece kırılan Ceviz’leri afiyetle bitirirlerdi… Karşıda ki arsa üstüne iki yeni blok apartman yapılıp bahçe düzen- lemesi  ve zaman için de Ceviz ağacı ekonomik ömrünü tamamlayıp-kuruyup kesilince, Kargalar bu yaşam alanlarından ayrılamadılar…  Bahçede ki diğer ağaçlar yine mekanlarıydı. Onlara yetmiyordu ! Bu defa da, arsa sahibesi olup en üst katta komşumuz Sayın Canan Gökdağ’ın yan balkonun da özenle yetiştirdiği saksılarda ki çiçekleri keşfetti bizim zeki Kargalar… Geçtiğimiz hafta biraz erkenden camları açıp havalandırma yaptığım esnada, tam karşım da bahsettiğim balkonda bir aktivite dikkatimi çekti! Meğer bizim kargalar, Canan hanımın balkon çiçekliğini tarumar ediyorlarmış!.. Görüntü gerçekten çok ilginçti… Bir iki dakika içinde havalandıklarını görünce tül perde ardından bu şeytanları izlemeye aldım! Benim cam’a doğru pike yapıyorlardı. Ancak, tül perde arkasından beni hissetmiş olacaklar ki, karşı yan ve tam hizamda ki balkona demir attılar… Gagalarıyla taşıdıkları çiçeklik içinde ki kök soğanları bir iştah ve zevkle yiyişleri vardı ki… Sanırım saat 09 civarıydı, Canan hanım komşuya telefonla haber verdiğim de, Karga’ların verdikleri hasarın boyutları anlaşılıyordu ne  yazık ki! Ancak, Karga bilinci de tereddütsüz açığa çıkıyordu ortaya!.. Kargalar, şehir içlerin de artık Martı’larla iç içe rakip haldeler! Ancak, Martı’ların iri cüsse ve uzun kanatları, Martı’ların galebesiyle noktalanır görülse de, sonuca sanırım Karga zekası noktayı koyuyor olmalıydı… Bu ara da her ikisinin en büyük zararları da, kapalı otoparkı olmayan otolara oluyor şüphesiz!.. Çünkü, gökten gelen zamansız dışkılar, asitli de oldukları için otoları  çokça etkiliyor  olmalılar…
     Yaşamları en koloni görünümü veren Leylekler ise, İlk bahar başlangıçların da İstanbul semalarını renklendirmeleri heyecan ve zevkle karşılanırken, son bahar günlerin de geldikleri sıcak ülkelere binlerce’siyle dönüşleri ise hüzün verir izleyenlere… Çünkü, bu görüntüler, kış sıkıntılarının tekrar ve peşinen hatırlanması gibi bir gerçeği  anımsatır olması elbet de düşündürücüdür…
     İstanbul,   çoğalan ve guruplar halinde özgürce dolaşan “Papağan” kuşlarının farkında mıdır!..
     Üç buçuk sene önce yaşadığım ve acısını içimden asla silemediğim durumla, Çengelköy- Kuleli As. Lisesinin arka üst kısımların da ki kabristanı bugün olduğu gibi başlangıç günleri ziyaretlerim de hemen on metre mesafeden hiçte alışık olmadığım bir tür kuş cıvıltılarını duyar ve ne olduğunu araştırdığım da, bunların papağan kuşları olduğu anlaşılmış, o tarihten 2-3 sene önce boğazdan transit geçen şileplerden birkaç papağanın kaçtıkları ve bu ortamda çoğaldıkları bilgisini edinmiştim…
     Bir hafta önce,  okur dostlardan birkaç kişinin ısrarlı davetleriyle Kalamış-Todori açık bahçeli lokantasın da hava kararmadan akşam üstü birlikte yemekteydik… Kalın gövdeli çok yüksek ve dallı budaklı asırlık ağaçlar üstün de, yine alışkın olmadığımız kuş cıvıltıları geliyordu!..  Garson arkadaşlardan aldığımız bilgileri de değerlendirince sesleri gelen ve renkli  en az 150-200 kadar görünüme giren kuşların papağan olduklarını anlıyorduk… Yemeğin sonuna doğru, aniden havalanarak gözden kaybolmaları, bir anda sessizlik getirdi çevreye… Ancak iyice anlaşılıyordu ki, yeşili ve koruları  hoyratça yok edilen İstanbul’umuzun yine de şansı tükenmiş değil bu alan da!.. Vefalı ve koloniler halin de yaşayan bu saydığımız ve daha nice kuş türleri, İstanbul’umuza  renk ve canlılık katarak kendilerine yaşam alanları  buldukları ve kattıkları anlaşılmaktadır…
        Tüm hoyratlıklara karşın, bu özellik ve güzellikler karşısın da yine de mutlu olmalıyız…

Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz. 

Exit mobile version