Geçenlerde, ömrünü KKTC’de geçirmiş gençlerin vatandaşlık taleplerini kulak ardı edenlere seslenmiştim. Yeni İçişleri Bakanını ve dolayısı ile İrsen Küçük hükümetini bu insanlara karşı insanca davranmaya davet etmiştim. Hâlâ, bu konuya insanca eğileceklerini ümit etmekteyim.
Vatandaşlık vermek, yasalar çerçevesinde egemenliğin gereği ve icrasıdır. Egemen bir devlet, bu hak ve yetkisini yasaya rağmen, “Ben bunu uygulamaktan vazgeçtim” diye körletmez, körletmemelidir.
“Vatandaşlık vermeyi durdurduk” dendi birdenbire! Güney’de 200 bin kişiye, vatandaşlık vermiş olan ve kendini bizim de hükümetimiz olarak gören, Rum’dan mı korktuk? Görüşmeler etkilenmesin diye mi endişe ediyoruz? Yoksa içimizdeki bir avuç kendini bilmezin yaygarasından mı etkilendik?
Kapıyı açın, önünüze geleni vatandaş yapınız demiyorum. Rum ve içimizdekiler sanki bu yapılıyormuş gibi yaygara koparmaktadırlar. Egemen bir devletin yetkili makamları, hak ve adalet tevziinden, düşman yaygara ediyor diye vazgeçmez.
Vatandaşlık konusunda bir Barış Harekâtı Gazimizden çok nazik ve duygu dolu bir yazı aldım. Bunu ilgili makamların tümüne de gönderdim. İnşallah ilgilenirler.
Yaşını almış olan Gazimizin hikâyesi
kısaca şu:
Kıbrıs’a olan sevgisinden, her yıl buraya geldiğinden, oğlunu buradaki bir üniversitede okuttuğundan bahsettikten sonra şunları yazıyor:
Kıbrıs’a olan bu bağımlılığımız neticesi, artık emekli hayatı yaşayan fertler olarak, eşimle adada daha uzun süreler kalmaya karar verdik. İncelediğim KKTC Yurttaşlık Yasasında biz gaziler için bir imkânın var olduğunu görünce KKTC’nin kuruluş töreninde bulunmak üzere eşimle geldiğimiz 2008 yılı Kasım ayında Muhaceret Dairesine giderek gerekli evrakları doldurup neticesini beklemeye başladık.
Efendim, beni ümitlendiren KKTC Yurttaşlık Yasasının üçüncü kısım, istisnaî olarak yurttaşlığına alınma bölümünde 9. madde (Ç) bendi idi, burada 1974 Barış Harekâtına katılanlar… şeklinde yazmaktaydı, hatta biz Gaziler için bir üst 8. maddedeki KKTC’de beş yıl kesintisiz oturma ile KKTC’ye yerleşmeye karar verdiğini davranışımızla teyit etmiş olma şartı bile aranmıyordu.Tüm yapılması gereken Bakanlık önerisi ve Bakanlar Kurulu kararının alınması idi.
Müracaatımın üstünden bir sene geçtiği halde bir haber alamayınca 2009 yılında, bilgi almak için aradığımda bir görevli, Gazilerin bu hakkının 1985’te bittiğini ev ve arsa alma durumlarının sona erdiğini söyledi, bense benim öyle istek ve beklentim olmadığını, zaten söz konusu kanunda Gaziye ev ve arsa verilecek diye bir ifadenin yer almadığını, benim sadece KKTC Yurttaşlık Yasasının 9/1-Ç maddesinin benim için uygulanmasını istediğimi belirttim. 2010 yılında tekraren aradığımda bu defa da şimdilik vatandaş almıyoruz, durduruldu şeklinde bir yanıt aldım.
Bakanlar Kurulu, uygun gördüğü hallerde, uygun kişilere, vatandaşlık verme yetkisi ile donanmıştır.
Gazilerin uygun kişiler olduğu inkâr edilemez. Zamanında müracaat etmedikleri için ev, tarla verilemez. Tamam. Bu Gazimizin, ev tarla talebi yoktur. Hakkı olan vatandaşlığı istiyor. Buna “Kapı kapanmıştır” demek oldukça acayiptir ve ayıptır. Bu konularda, bürokratlarımıza, hükümet “insanca muameleyi” öğretmelidir. Bu konuda, bu müracaatı alan bürokratın görevi, konuyu Bakanına duyurmak, onun da konuyu Bakanlar Kuruluna getirerek gereğini talep etmektir. “Biz vatandaşlık konusunu kapattık” demek haklı talepler karşısında- egemenlik hakkımızdan vazgeçiyoruz anlamına gelir.
Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz.