“Hayatın kendi başına bir anlamı yoktur. Hayat bir anlam oluşturma fırsatıdır. Anlamın keşfedilmesi değil, oluşturulması gerekir. Anlamı, ancak onu oluşturursan bulursun. Orada bir çalının arasında durmuyor. Yani sağına soluna bakınca, biraz arayınca bulamazsın. O bulunacak bir kaya gibi durmuyor. O, oluşturulacak bir şiir, söylenecek bir şarkı, edilecek bir danstır. O senin kendinle münasebetine hastır.”
“Hayatın benim söylememle değişmez. Hayatın sadece, sen sözlerimde doğru bir şeyler görüyorsan değişebilir. Benim söylediklerimi doğrudan benimseme. Üzerine düşün ve zekânla test et.”
Osho, genç yaşlardan itibaren felsefe ve bireysel bilinç konularına ilgi duyan bir düşünürdü. Üniversite eğitimini tamamladıktan sonra Jabalpur Üniversitesi’nde felsefe dersleri vermeye başladı. Kendisi hiçbir geleneksel düşünce sistemine bağlı olmadığını belirtti ve “varoluşçu” olduğunu açıkladı. Hindistan’ın çeşitli bölgelerinde felsefe konuşmaları yaparak bilgeliğini paylaştı. 1970’li yılların sonlarına doğru kendi meditasyon tekniğini geliştirerek dünya çapında tanınmaya başladı. Ancak 1980’de Amerika’da kurduğu tarikatın olumsuz etkileri nedeniyle Hindistan’a döndü. 1990’da vefat etti, ancak ölümü şüpheli bulunmuş ve zehirlendiği iddiaları ortaya atılmıştır.
Başlığımı Osho’nun meşhur sözüyle atmak ve ilham aldığım bu sözden devam etmek istedim. Paradoksal bir cümle olan “her şeye sahipsiniz kendiniz hariç!” maddi varlıklar, iş, başarı içerisinde kaybolduğumuz günümüz dünyasını özetliyor. Bu sirkülasyon halindeki yaşamımız ile birlikte bireysel iç huzurumuzu, duygularımızı, kendilik bilincimizi – benlikte denebilir- zaman zaman bilinçli zaman zaman da bilinçsiz bir şekilde göz ardı etmek durumunda kalıyoruz.
Dışsal tatminlerimiz, içsel tatminlerimizi oluşturmaz. Sahip olduğumuz maddi varlıklar bizlerin özgüvenin ve kişisel anlamların temelini oluşturmaz. Kendi içsel tatminlerimizi oluşturabilmek duygularımızı anlamaktan geçer. Duyguları tanımlamak, isimlendirmek ve yönlendirmekle duygu okuryazarlığımızı geliştirmek.
Robert Plutchik’in üç boyutlu modeli, duygular arasındaki ilişkileri ve karmaşık duygusal durumların evrimini anlamak için kullanılır. Bu çark, duyguların birbirleriyle etkileşimini ve zaman içinde nasıl değiştiğini göstererek, duygusal deneyimlerin derinliğini anlamamıza yardımcı olur. Örneğin dehşet ve korku birbirlerinden farklıdır ancak çoğu zaman birbirleri yerine kullanılırız. Duygularınızı tanımak ve anlamak istiyorsanız bu çarkıfeleğe bakabilir ve duygu repertuarınızı geliştirebilirsiniz. Manevi dünyanın olmazsa olmazı kendi iç dünyamızın keşfiyle başlar. Duygularımızı tanıdıktan ve anlamlandırmaktan sonra “Ben kimim? Gelecek dair hedeflerim ne? Nasıl bir hayatım olmalı? “Gibi soruları benliğimize yöneltmekle devam eder. Yapılacak meditasyonlar da zihnimizin sakinlik ihtiyacını karşılayacaktır. Kişisel gelişim kitapları ve danışmanlıklarda destekçimiz olabilir.
İçerisinde bulunduğumuz bu dünya da iş bulma ve başarı stresinde hapsolmuş durumdayız. Bununla birlikte peşimizi hiçbir zaman bırakmayacak olan ekonomik sıkıntılarda bir gölge olarak kalacak. Hayatımızda sürekli devam edecek olan bu stresli anlarda kendimizi unutmamak mental sağlığımızı stabilde tutabilmenin en büyük becerisidir.
Herkes her şeye sahipken nasıl kendimizi bilmez ve tanımayız? Nasıl benliğimizden uzaklaşır ve olmadığımız insanların rollerine gireriz? Benliğimize karşı nasıl bu kadar değersizleşebiliriz?
“Kendini tanıyan bir kişi, her türlü zorluğa karşı hazırlıklıdır.”
– Maxime Lagacé
Harika ve bir o kadarda bilgilendirici bir yazı olmuş. Çok güzel özetlenmiş. Devamını sabırsızlıkla bekliyoruz