Cemaatçiliğin/tarikatçılığın, nasıl tehlikeli olduğu görüldüğü hâlde, “Bizdendir. Bizim oy depomuzdur.” deyip kendilerine görünürde “şartsız” oy vereceklerini açıklayan cemaat/tarikatlara kol kanat geriliyor. Onlara bütün kapılar açık. Ülkemizi girdaba sokan Fethullahçılar da bir zamanlar ölülere bile oy veriyorlardı.
Tuttuğunuzu hapse attınız; tuttuğunuzu işinden ihraç ettiniz. Ama kendi içinize dokunmadınız.
Bu köşede hep yazageldim… Yolu açan sizsiniz, işbirliği yapan sizsiniz. Sizi referans görerek kanunen açık dershanelerine gidenler, mekteplerinde okuyanlar, şirketlerinde çalışanlar, sokağından geçenler, darbeyle, iç örgütlenmeyle hiçbir ilgileri olmadığı hâlde, suçlu ilân edildiler. Bu nasıl Müslümanlık!
İşinden atılmış bir akademisyen hekimden bir mektup geldi. Olup bitenleri özetliyor. Gönderilen birçok mektup adına bu mektubu veriyorum. Sağlıkta çalışanlarla ilgili kanun tasarısı TBMM’de. Mektupta bu tasardaki tuzaklara da işaret ediliyor:
“Arslan Bey merhaba, yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum. FETÖ konusunda hassasiyetinizi biliyorum, vicdan sahibi biri olduğunuzu düşündüğüm için size sesimi duyurmak istedim.
‘Sağlıkta Şiddeti Önleme Yasası’ olarak haber yapılan ve 30.10.2018 tarihinde TBMM’ye sunulan AK Partinin bir yasa teklifi var. Teklifin 5. maddesi ile kamudan ihraç olunmuş doktor ve diş hekimlerinin özel sektörde bile çalışmalarının imkânsız hâle getirilmek istendiği görülmektedir.
Hain FETÖ darbe girişimi sonrası, yüzbinlerle ifade edilen insanlar herhangi bir ADLÎ SÜRECE GEREK DUYULMADAN kamu görevinden çıkarıldılar. Olayın vahameti karşısında, panik hâlinde, o tarihlerde belki yapılması gereken en doğru şey buydu. Bunu eşimle birlikte kamudan ihraç olunmuş akademisyen bir doktor olarak samimiyetle ifade ediyorum. İhraç edilen kişilerin büyük bir kısmı için adlî süreç başlatıldı, yargılamalar yapıldı, cezalar verildi ya da beraatla sonuçlandı. Birçoğu için yargılama süreci devam ederken bazıları için ise savcılıklar adlî sürece gerek görmedi. Bu da gösteriyor ki, bu kapsamda kamu görevinden çıkarılanların hepsini peşinen suçlu, terörü destekleyen, milletine ihanet etmiş homojen bir grup olarak kabûl etme toptancılığı yanlıştır, vebaldir. Bu kişileri çalışma hayatından tamamen men etmek, özel sektörde dahi iş bulmasının önünü tıkamak toplumsal barışa, huzura nasıl bir katkı sağlayacaktır? Böyle bir yasal düzenlemenin toplumsal faydası ne olacaktır? Bakmakla yükümlü oldukları aileleri, tercih yapma şansı olmayan küçük yaşta binlerce çocuk ve genç, yaşanan maddî manevî sıkıntıların sorumlusu olmayan, sorunun başka bir tarafıdır. Suçu olan elbette adalet önünde hesabını verecek, cezasını çekecektir, buna kimsenin itirazı olamaz. Ancak çalıştığı kurumun kararıyla kamudan ihraç olunmuş kişilerin, çıkarılacak kanunlarla özel sektörde de çalışmasının engellenmesi telafisi mümkün olmayan neticeler doğuracağı aşikârdır.
KHK ile kamu görevinden çıkarılanlar OHAL döneminde bile özel sektörde çalışıp çoluk çocuğunun nafakasını temin edebiliyor. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan da birçok kez ‘özel sektörde gitsin çalışsınlar’ demiştir. Kaldı ki, bu şartlarda özel sektörde iş bulmak hiç de kolay değildir. Ben ve eşim ikimiz de akademisyen doktorduk. Yaşları küçük dört çocuğumuz var. İki yıldır iş bulmaya, hayata tutunmaya, tüm Türkiye olarak yaşadığımız bu travmayı atlatmaya çalışıyoruz…”
Bu mektubun devamını yarın vereceğim. Ayrıca söyleyeceklerim var.
Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz.