İNCİ DÖNDAŞ / İSTANBUL
Şehnaz Tahir Gürçağlar, Türkiye’de kadın çevirmenlerin görünürlüğüne katkıda bulunmak, benzer çalışmaların yapılmasını teşvik etmek amacıyla ‘Kelimelerin Kıyısında Türkiye’de Kadın Çevirmenler’ isimli kitabı derledi. Kitapta Halide Edip Adıvar, Sabiha Sertel, Seniha Bedri Göknil, Azra Erhat, Melahât Togar, Adalet Cimcoz, Mîna Urgan, Güzin Dino, Nihal Yeğinobalı, Gönül Suveren ve Gülten Suveren, Tomris Uyar, Pınar Kür, Belgin Dölay, Fatma Artunkal, Zeynep Bekdik’in bu işe nasıl başladığı, nasıl yol aldığı ve başarıları anlatılıyor. Gürçağlar, bu kitapla çatlaktan sızan bir ışık olmayı hedeflediklerini söylüyor. Gürçağlar ile konuştuk.
Sabiha Sertel
‘Kelimelerin Kıyısında’ kitabı nasıl ortaya çıktı, bir öyküsü var mı?
Akademik bir proje olarak yola çıktı, Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim doktora programında çeviri tarihyazımını konu alan bir derste yapılan bir dizi çalışmadan doğdu. Dersin amacı biyografik çalışmaların çeviri tarihine getirebileceği açılımları eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirmekti. Derse katılan ve bu kitabın yazarları arasında yer alan beş öğrenci, biraz da rastlantısal biçimde, Mîna Urgan, Güzin Dino, Melahat Togar, Sabiha Sertel ve Tomris Uyar üzerine çalışmak istedi. Özellikle kadın çevirmen kimlikleri üzerine yoğunlaşılan bir ders oldu ve çok keyifli bir değerlendirme ve tartışma süreci sonunda bu projenin daha da genişlemesi ve kitaplaşmasına karar verildi. Çeviribilim alanında çalışan ve çalışma konuları nedeniyle kadın çevirmenlerle ilgili araştırmalar yapmış yazarlarla temasa geçtim, ilk beş çevirmene onların önerdiği başka isimler eklendi ve elinizdeki 16 kadın çevirmenin yaşam öyküsü bir araya geldi.
Adalet Cimcoz
Kitaptaki isimleri nasıl belirlediniz, bu kadınları birbirleriyle birleştiren özellikleri neler?
İlk beş çevirmen tamamen yazarların kişisel ilgi alanlarıyla örtüştüğü için seçildi, bunu izleyen süreçte ise kadın çevirmenler üzerine akademik çalışma yapan çeviribilimcilerin somut katkılarını aldık ve mevcut akademik birikimden yararlandık. Bu açıdan Alev Bulut’un Suveren kardeşler, Selin Erkul Yağcı’nın ise Nihal Yeğinobalı üzerine yaptığı çalışmaların kitapta ayrı bir yeri var. Ömürlerini çeviriye adamış ve popüler edebiyatın çok farklı türlerinde ürün vermiş bu çevirmenlerin emeklerinin görünür kılınması bence çok önemliydi. Sözlü çeviri ise derlemede eksikliğini hissettiğim ve özellikle eklemek istediğim bir alandı. Özüm Arzık Erzurumlu tarafından mesleğin gelişimine çok önemli katkılarda bulunmuş kişiler arasında yalnızca küçük bir örnek teşkil edeceğini düşündüğüm üç kişiyi kapsayan bir çalışma yapıldı.
Azra Erhat
Bu kadınların neden ve nasıl çeviriye yöneldikleri konusunda ortak noktaları nedir?
Sanırım en temel ortak nokta hepsinin küçük yaştan itibaren yabancı dillerle yoğrulmuş, Batı’da eğitim almış ya da yetişkin yaşamlarını bir bölümünü Batı ülkelerinde geçirmiş olmaları. Hemen hepsinin arkasında onları destekleyen, yazı, çeviri ya da sanat uğraşlarını sürdürmelerine esin olan aileleri, eşleri ve yakınları var. Sınıfsal olarak da benzer artalanlara sahipler, Cumhuriyet’ten az önce ya da sonra doğup Cumhuriyet idealleriyle yoğrulmuş kişiler. İçinde yetiştikleri bağlam benzer değerler paylaşmalarına neden oluyor. Ne var ki çeviriye yönelme hikayeleri, çevirinin hayatlarında tuttuğu yer her bir çevirmen için ayrı.
Güzin Dino
Çeviri dünyasında ‘cinsiyetçi’ bir yaklaşıma maruz kalmışlar mı? Neler bunlar?
Doğrusu çevirmenlerin hiçbirinin kadın olmaktan ötürü ilerleyememe, cinsiyetçi bir şekilde önlerinin kesilmesine dair bir anlatısı yok. Bu bana da ilginç gelen bir bulgu oldu. Kadın kimliğine yaklaşımları farklı, kimi bunun üstünü örterek erkek meslektaşlarıyla omuz omuza bir çaba içinde yer aldığı için mutlu, Melahat Togar ve Güzin Dino gibi kimileriyse kendilerini eşleri üzerinden tanımlayıp çevirmen kimliklerini de ona göre kurguluyorlar. Belki cinsiyetçi yaklaşıma örnek Nihal Yeğinobalı’nın Türk edebiyatının en bilinen sözde çevirisi, kısmen de olsa erotik çağrışımlar içeren ‘Genç Kızlar’ romanını çeviri olarak sunmak zorunda kalmasıdır. Kitabı ilk yazdığı dönemde henüz liseyi bitirmiş genç bir kız olan Yeğinobalı, hem henüz tanınan bir yazar olmadığı hem de bir kadın olarak karşılaşacağı tepkiden çekindiği için kitabı çeviri olarak sunmak durumunda kalmıştır.
Tomris Uyar
Batı’yla karşılaştırdığınızda Türkiye ile oradaki kadın çevirmenler konusunda neler söylersiniz? Bizdeki kadın çevirmenlere nasıl yaklaşılmış?
Batıda feminist çeviri araştırmaları 30 yıldır yürütülen, köklü bir geçmişe sahip, çok canlı bir alan. Ne yazık ki bizde çeviri ve toplumsal cinsiyet ilişkisi henüz yeterince ilgi görmüyor. Okurların ya da araştırmacıların bu konuya daha fazla eğilmeleri gerektiği aşikar. Bu açıdan son yıllarda Emek Ergun bir istisna ve alanın yüzakı. Hem feminist çeviri stratejileri üreten hem de bu konuda akademik çalışma ve yayınlar yapan önemli bir isim. Müge Işıklar Koçak da kadın çevirmenler üzerine çalışmıyor ama kadınlar hakkında ve kadınlar için yazılmış ya da çevrilmiş seksoloji kitapları üzerine çok ilginç çalışmaları var. Umuyorum bu tarz çalışmalar artarak devam eder.
Mîna Urgan – Halide Edip Adıvar
Edebiyatımızda aslında çevirmenin adı yok, çok fazla değer görmüyor diyebilir miyiz?
Bence bu artık değişmekte olan bir tutum. Son yıllarda dernek ve meslek örgütlerinin çabaları sayesinde, ayrıca hem medya hem de akademik çevrelerin söyleminde yaşanan dönüşüm sayesinde çevirmenin görünürlüğü arttı. Bu gelişmeler biraz da çeviriye dair bazı ‘skandallar’ ve çevirmen yargılanmaları, çeviride sansür ve intihal gibi olumsuz haberler tarafından da tetiklendi. Bütün bu olumsuzluğun içinde çeviri bir meslek olarak daha görünür hale geldi, çeviri dosyaları yayımlandı, farklı görüşlere sahip çevirmen ve çeviribilimciler seslerini bir nebze duyurmaya başladılar. Bu işin söylem ve görünürlük boyutu, ne yazık ki çevirmenlerin yeterince takdir gördüğünü, emeklerinin karşılığını maddi manevi, tam olarak aldıklarını söylemek imkansız.
HALİDE EDİP BAŞLI BAŞINA BİR İNCELEME ALANI
Mesela Halide Edip Adıvar’ın çevirmen kimliği kitapta genişçe yer alıyor. Kendisi bu yönüyle edebiyatımıza nasıl bir katkıda bulundu?
Öncelikle Halide Edip Adıvar’ı ne yazar ne çevirmen olarak tek bir makaleye sığdırmak mümkün, o nedenle kitaptaki bölüm onun çevirmen kimliğinin ancak ana hatlarını veriyor. Halide Edib’in çevirmen olarak Türk edebiyatına katkıları belki iki farklı açıdan ele alınabilir. Bunlardan birincisi tek başına ya da İstanbul Üniversitesi’nde ders verdiği yıllarda öğrencileriyle birlikte Türkçe’ye kazandırdığı eserler, örneğin Shakespeare’den yaptığı çeviriler. Sanırım bunları hem çeviri pedagojisi hem de Türkçede İngiliz Edebiyatı kanonunun inşası için önemli katkılar olarak kabul edebiliriz. Çevirmenliğinin yanı sıra çeviri üzerine düşünen bir insan, çeviri konulu fikir yazıları da var. İkinci boyut ise Adıvar’la ilgili bölümü kaleme alan Zeynep Kürük’ün değişiyle ‘özçevirmen’ Halide Edip. Adıvar’ın İngilizce yazdığı eserlerin Türkçesi birer özçeviri olarak kabul edilebilir ve bu boyutuyla başlı başına bir inceleme alanıdır.
GOETHE ÇEVİRİSİNE ‘GOETHE NİŞANI’
Seniha Bedri Göknil’in Goethe’nin ‘Stella’ adlı oyunun çevirisi nedeniyle ‘Goethe Nişanı’na layık görüldüğünü öğreniyoruz. Kadın çevirmenler arasında bunun gibi kıyıda köşede kalmış hangi başarılar daha var?
Kitabın yazarları biyografilerde saptayabildikleri ödüllere yer verdiler, bunların çoğu edebiyat ve çeviri ödülleri. Birkaç tanesini saymak gerekirse Göknil gibi Almancadan çeviri yapan Melahat Togar Türkiye’de Alman edebiyatının tanınmasına katkılarından dolayı Hölderlin Madalyası ve Alman Hükümeti Yüksek Liyakat Nişanı ile ödüllendirmiş. Güzin Dino Fransa’da ‘Chevalier Des Arts Et Lettres’ (Sanat ve Edebiyat Şövalyesi) nişanına layık görülmüş. Adalet Cimcoz, Azra Erhat ve Tomris Uyar Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü’nü kazanmışlar. Son dönemde ise Çeviri Derneği her yıl verdiği Çevirmen Meslek Onur ödülüyle çevirmenlik mesleğine yaşam boyu katkı sağlamış bir çevirmene takdir ve şükranlarını sunuyor. Ödülü alanlar arasında kadınların çoğunlukta olduğunu belirtmeliyiz.