Uzayıp giden mazeretlerle Brunson’ın serbest bırakılmasını savunmaya, izlenen politikanın doğru olduğuna ikna etmeye çalışıyorlar:
“Brunson verilmeseydi, ekonomimiz kötüye giderdi”,
“Rahibi millî mesele yapmamak lazım”,
“Serbest kalmadı, hapis cezasına çarptırılıp gitti”,
“Türk yargısının bağımsız bir şekilde karar verdi…”
En acısı da hükümet medyasının hali… McKinsey ile anlaşmayı “Uluslararası yatırımcılar için bu firmanın vereceği olumlu raporlar Türkiye’yi kalkındıracak” şeklinde tanımladılar. “McKinsey’yi eleştirmek vatana ihanettir” yorumunu yapan siyasiler bile oldu. İşler değişince, 3 maymunu oynadılar.
Benzeri bir tablo Brunson olayında yaşandı. “PKK’lı, hain, Trump kendine gel, Türk yargısı bağımsız” denilirken bir baktık aynı günde değişen gizli tanık ifadeleriyle adamı serbest bıraktılar.
Brunson verdiği ilk röportajında tutuklu olduğu günleri “Bir camide yaşamak gibiydi” diyerek İslam’ı ve onun mabedi olan camileri açıkça aşağıladı.
Beyaz Saray’da yaşanan rezaleti hepimiz biliyoruz.
İşte bu zihniyet, Türkiye ekonomisinin Brunson’ın serbest kalmasıyla düzeldiği algısı oluşturuyor. Hatta “Ekmek bulamasaydık daha mı iyi” şeklinde olayı manipüle etmekten de çekinmiyorlar.
***
Biraz geçmişe gidelim…
“Eski Türkiye’de yağ kuyrukları vardı, ekmek fişle verilirdi” gibi söylemlerle Türkiye’nin emperyalizme karşı onur mücadelesi verdiği yılları her fırsatta eleştirirler.
Oysa onların aşağıladığı “Eski Türkiye” bugünden çok daha gururluydu.
ABD tehditlerine, ambargosuna, uluslararası baskıya rağmen Rum mezalimine meydan verilmedi ve Kıbrıs’a çıkarma yapıldı. Bugün Kıbrıs’ı bir yük olarak görenlere inat, Ada’daki Türk varlığı dünyaya ispatladı. Yunan’ın, İngiliz’in ve emperyalizmin türlü maşalarını Akdeniz’den def etti.
Sonrasında o malum kuyruklar, ekonomik zorluklar başladı. Ama pes edilmedi.
İşte o günlerden kalan bir kare… Tarih, 19 Mart 1964…
Rumlar, bu fotoğrafı yıllarca “Türklerin dehşeti karşısında Rumlar” şeklinde uluslararası ajanslara servis ettiler, kamuoyu oluşturdular. Oysa gerçekler bambaşkaydı…
Fotoğrafta ağlayan kadın Nevcihan Oluşum… Bir Kıbrıs Türk’ü… Yanında onu gözyaşları içinde teselli etmeye çalışan ise oğlu Kubilay… Eşi Rumlar tarafından katlediliyor ve bilinmeyen bir yere defnediliyor. Olayın duyulmasının ardından yapılan araştırmalarda cansız beden bulunuyor ve Nevcihan Hanım’a teslim ediliyor.
Cansız bedenin eşine ait olduğunu öğrenen Nevcihan Hanım perişan… Tam o sırada İngiliz gazeteci Don McCullin deklanşöre basıyor ve anı ölümsüzleştiriyor.
Nevcihan Hanım’ın eşi sadece Türk olduğu için öldürülmüştü. Tıpkı yüzlerce Kıbrıs Türk’ünün uğradığı terör gibi… Bu olaydan yaklaşık 10 yıl sonra Türk askeri son derece zor şartlar altında Kıbrıs’a çıkarma yaptı. Adadaki Rum terörüne son verdi.
Nevcihan Oluşum’un yüreğine su serpilmişti. Çok sevdiği topraklarda artık Türk askeri onları koruyor, kolluyordu. Oluşum, 2016 yılında Kıbrıs’ta yılın annesi de seçilerek onurlandırılmıştı.
Nevcihan Hanım, dün Hakk’ın rahmetine kavuştu…
Şimdi düşünüyorum; o günlerde ABD’nin tüm ambargolarına, tehditlerine rağmen Kıbrıs çıkarması yapılmasaydı… Kahraman Türk ordusu “uluslararası denge” veya “ekonomik korku” bahanesiyle Ada’ya gönderilmeseydi ne olurdu?
Nevcihan Hanım gibi yüz binlerce Türk kaderine terk edilirdi… O günlerde yağ, şeker ve ekmek kuyruklarını eleştirenler tarihi iyi okumalılar. O kuyruklar bir ülkenin gururuydu, ambargolara inat Türk’ün bağımsızlık mücadelesiydi. Çok şükür ki Nevcihan Hanım huzur içinde gitti.
Bu vesileyle Kıbrıs Mücahidi Rauf Denktaş ve dönemin Başbakan’ı Bülent Ecevit’i saygı ve rahmet anıyorum. Geçmişimize, tarihimize hakaret edip, günü kurtardığını düşünenleri de Allah’a havale ediyorum.
Yazara ait yayınlanan son makaleleri buradan okuyabilirsiniz.