Ebabil kuşları ve Atatürk

414_b-2

10 Kasım 2013; Büyük Atatürk’ün vefatının 75’inci, Ankara Etnoğrafya Müzesi’nden ebedi istirahatgahı olan Anıtkabir’e naklinin de 60’ıncı yılıydı. Vefatından 9 gün sonra yani 19 Kasım 1938’de Atatürk’ün aziz naaşı, Dolmabahçe Sarayı’ndan alınarak Donanma Sancak gemisi Yavuz tarafından, trenle Ankara’ya tevdii için İzmit’e götürüldü. Türk Donanması, tarihindeki belki de en acı görevini gerçekleştiriyordu…

 

***

 

Türkiye’nin en eski edebiyat dergisi olma özelliği taşıyan “İzlerimiz” 1926 yılından bu yana İstanbul Amerikan Kız ve Erkek Koleji öğrencilerinin sürekli yayınladıkları okul dergisidir. Bu dergide Türk öğrencilerinin milliyetçilik duyguları canlandırılırdı. Ben de o zamanlar sınıf arkadaşım olan Bülend Ecevit ile birlikte Atatürk hakkında yayınlanan bazı yazıları topluyor ve aktarıyordum. Şimdi size Ecevit’in okul yıllarında yazmış olduğu bir yazıyı sunuyorum:

 

Tavaf eden kuşlar, Hacı Bayramı Veli, vs..

Aynı şeyi kim bilir kaçıncı defa ve kim bilir kaçıncı insanın ağzından dinliyorum. Bu sefer yaşlı bir kadın anlatıyor, her halinde mucize zikreden bir zahit ürperti ve inancı var:
O gün ben de Kadıköy rıhtımındaki kalabalığa sokulmuş Yavuz’un geçmesini bekliyordum. Yavuz epeyce yaklaşmıştı ki bir de ne görelim evladım, nereden geldiği anlaşılmayan sayısız beyaz kuş, tabutun üstünde toplanıp onu tavaf ederek hiç ayrılmaksızın gemiyle beraber ilerlemeye başlamasın mı? Tüylerim diken diken oldu. Sonra öğrendim, meğer onlar kuş kılığında gökten inen meleklermiş.
Ve Atatürk’ün yarattığı devrim sebebiyle tekkesi kapatılmış bir şeyhin ağzından naklediyorlar:
– İstiklal Harbi kazanılmış, düşman arkasını muzaffer Anadolu’ya çevirerek kıyılara doğru kaçmaya başlamıştı. O gün Meclis binası önünde toplanmış Mustafa Kemal Paşayı bekliyorduk. Geldi, heyecanla karşılandı. Bir hoca duaya başladı, bu muvaffakiyeti manevi yardımıyla bizim için sağlayan Hacı Bayramı Veli’nin ismi şerifini saygı ile anmak istedi. Kumandanın sesi, Gazi’nin sesi gürledi: “Hayır hoca”, diyordu “Harbi idare eden bendim, dövüşen Türk askeriydi, kazanan o büyük milletin iradesidir. Hacı Bayram hiçbir suretle işe karışmış değildir!” Ben, Bayrami tarikatının aşığı, tevekkülle boynumu büktüm. Bir büyük veliye karşı gelmek herkesin haddi mi? Cenabı Hak ancak yüksek bir vilayet mertebesine erişmiş olanlara bu izni verebilirdi; demek Mustafa Kemal daha üstün bir veliydi ki Allah’dan izin almıştı. Hepimiz saygı ile muzaffer kumandanın önünde tekrar eğildik.
Gözleri ile görenlerden, onu Dolmabahçe’de ziyarete gelenler arasında bazı Hıristiyan kadınlarının kundaktaki çocuklarını birkaç saniye tabutun yanında bıraktıklarını dinledim. Her cins insandan buna benzer daha birçok şeyler işitiyoruz. Mesele bu rivayetlerdedir; onların eğriliğinde veya doğruluğunda değil… Bir adamın kuvvetle olması, onu hakkında böyle rivayetlerin doğru olduğu bir adamla aynı seviyede tutar. Atatürk’ün zihinlerde zaman geçtikçe kutsallaştığı besbellidir. Ve zaman geçtikçe biz, Atatürk’ü kendine mürşid edinmiş bir cemaat haline gelmekteyiz. Tanrılaşan kuvvet o demektir ki altşuurumuza kendini gökte bir destek halinde tasavvur ettirebildikten sonra mevcudiyetine şuurumuzu inandırdığı bu desteğe benliğimizi güvenlerin en büyüğü ile dayandırabilsin. Atatürk bunu yaptı. Artık, günü gelirse, sırtımızı koskoca göklere dayayıp da öyle dövüşeceğiz.
Bülend ECEVİT
NOT: Eski ve merhum bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanından şimdiki Başbakana mesajdır.

Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz. 

Exit mobile version