-Vurgun’da yer almaya nasıl karar verdin?
İlk önce kalemi çok sevdim. Her zaman önce kaleme çok ehemmiyet veriyorum projelerde. Senaryonun iyi olması gerekiyor. Çünkü, senaryo oynama güdüsünü çok tetikliyor. Size bir karakter veriyorlar ama o karakterin yazılış biçimine inanmıyorsanız, istediğiniz kadar iyi oyuncu olun, olmuyor. Küçüklükten beri, herkes şarkıcılara hayran olurken, ben yazarlara hayran olurdum. Ve güvendiğim bir yapımcıyla çalışıyorum. Güzel de bir ekip. Oyuncu kadrosu da oyuncu insanlardan oluşuyor. Birbirimizle paslaşabiliyoruz.
-Deniz Çakır, hayatın hakkını verebiliyor mu peki?
İnsanız bazen yapamayabiliyoruz. Bu temennimiz. Ama hep kendimize hatırlatmamız gerekiyor. Bir sürü şey oluyor. Dün gördüğümüz arkadaşlarımız hayatta olmayabiliyorlar, dolayısıyla gün bugün. Eften püften şeylere de o kadar kafayı takmamamız gerekiyor. Hayat güzel, ne olursa olsun. Her şey bizim yaşamamız için var, acısıyla tatlısıyla. Keder olmasaydı, keyifli anların, mutluluğun kıymetini anlamayacaktık.
-Her güne bu düşünceyle mi başlıyorsun?
Müzikten çok destek alıyorum. Her sabah alarmım bile şarkı. Dönem dönem değişiyor ama bir şarkıcı uyandırıyor beni. Ama en önemli duygu büyüdükçe öğrendiğim, hep söylüyorum, şükran duymak. Eskiden babaannem söylerdi pek anlamazdım. ‘Kızım şükret’ derdi, ‘Aman babaanne ya neye şükredeyim’ derdim. Şimdi anlıyorum, şükretmenin, minnet duymanın ve bunu sesli olarak da dile getirmenin kıymetini.
En zor durumda bile. Nefes alıyorsun işte, yaşıyorsun. Şükür ki içimde bir yaşama enerjisi var. Şuraya baktığımda (Boğaz) Allahım ne kadar güzel martılar diye gerçekten içim pır pır oluyor. Kimsenin içine o kadar girmedim ama hakikaten yaşıyor mu yaşamıyor mu diye anlamadığım insanlar var. Her şeyleri yolunda görünüyor ama gerçekten yaşıyorlar mu onu da anlamıyorum. Aynı ifade yüzlerinde… Hayat öyle bir şey değil ki. Bak az önce yağmur yağıyordu şimdi durdu, az önce dalgalı değildi deniz, şimdi motor geçti, dalgalar balıkların dünyasını değiştirdi, sonra martı geldi balığı yedi, her şey değişti. Hiçbir şey durduğu gibi durmuyor. Biraz uyum sağlamak gerekiyor, teslim olmadan. Körü körüne teslimiyet maalesef yapabildiğim bir şey değil, belki yapabilsem daha huzurlu bir hayatım olurdu ama benim söz ettiğim akışla flört etmek.
TESLİM Mİ OLACAĞIZ?
-Nasıl uyanıyorsun sabahları?
Ben kaygılı bir tipim. Çok kaygılı bile uyansam, yatak odamın penceresinden gördüğüm yeşil bahçe, kedilerim beni karşılıyor. Yağmur yağmışsa yapraklar daha yeşil oluyor. O yeşil ruhuma değdi mi o kaygı tamamen gitmese de yük azalıyor. Sonra kendime müzik açıyorum, kahvemi yapıyorum. ‘Hayat bu’ diyorum. Şartlarımız bunlar. Bunlarla yaşamayı öğreneceğiz. Ne yapacağız? Teslim olup, kaderimiz buymuş mu diyeceğiz? Böyle bir tip hiçbir zaman olmadım. Olmayacağım. Ne olursa olsun olmayacağım.
EŞİTİZ İŞTE…
-8 Mart yaklaşıyor. Kadınlara yönelik şiddete dair neler söylersin?
Çok üzülüyorum, içim acıyor artık. Erkeğin kendinde bu hakkı görmesini algılayabilmem mümkün değil. Ama ben geçmişe göre umut görüyorum. Kadınlar olarak daha çok yan yana durabiliyoruz. Birbirimizi uyandırıp senin böyle bir hakkın var diyebiliyoruz. Kendimce tiyatroda seçtiğim oyunlar, bir kadının derdi olan oyunlar. Yazarak bir şeyler anlatmaya çalışıyorum. Her şey ama kendi içinde bitiyor. Gene dönüp umuda geliyorum.
-Kadın olduğun için hiç ayrımcılığa maruz kaldın mı?
Çoook her zaman. Magazinde bile… Bilerek ya da bilmeyerek bir kadından bahsederken bir maldan bahsediyorlar, aynı şeyi erkek yaptığında onun hakkıymış gibi bahsediyorlar. Böyle bir uslüpsuzluk var mı? Ben kadına ayrımcılık gösterilmesinden de yana değilim. Eşitiz işte. Birbirimize iyi davranalım, birbirimizi iyi ağırlayalım. İnsan insanı iyi ağırlamayı öğrensin. Kadını erkeği yok bunun. Yaşam içinde birbirimizle flörtümüz iyi olsun. Allah iyi insanlarla karşılaştırsın derdi babaannem.
GÜMÜŞLÜK’TE ÖLDÜRÜLEN 8 CANA
Kimin yaptığı araştırılıyor, kesinlikle bulunması gerek. Gümüşlüğün simgesidir köpekleri. Evden çıkarsın yarenlik eder. Tanıdığımız, çok tatlı, sevecen, dost köpeklerdi. Tanımasak bile kimin haddine bir canlıya zarar vermek. Bunu benim kafamın alması mümkün değil. Ha bir köpeği öldürmüşsün ha bir bebeği ha bir yetişkini. Farkı yok. Bunu yapan hayatına nasıl devam edebiliyor? Çocuğu, annesi, babası yok mu? Aklım almıyor. İnanamıyorum. Zaten hayvanlara yapılan eziyetler ortada. Yasa da çıkmadı. Nasıl çıkmaz böyle bir yasa? Ben elimden ne geliyorsa sonuna kadar yapacağım. Kim ne destek isterse, hayvanlarla ilgili, çocuklarla ilgili her türlü hazırım. Birilerinin elini taşın altına koyması gerekiyor. Ne gerekiyorsa yapalım. Bu katilleri diyorum artık bulup Gümüşlük sokaklarına asalım. Gezemesinler cinayeti işledikleri yerlerde rahat rahat. Bu dünya bizim değil ki. Biz kimiz? Sokağı onların elinden nasıl alırız?
DOĞA TALANINA
Hiç mi canın yanmıyor yahu? Dokunma bizim canlımıza, ağacımıza, kuşumuza, böceğimize, toprağımıza. Senin gözün hiç mi güzeli görmek istemez. Sadece cebine indirdiğin parayla mı ilgileniyorsun? Lanet olsun yine indir paranı cebine ama doğaya dokunma. Göz estetiğimizi bozma. O kadar hoyratız ki, kendimizin kıymetini bilmiyoruz ki doğanın kıymetini bilelim. Her şey, önce insanın kendi kıymetini bilmesiyle başlıyor. Biz kendimize değer vermiyoruz ki… Kendimize yaptığımız ayıp, farkında değiliz ama.
HOYRATLARA…
Aynaya bak. Kendine iyi gelecek şeyler yap, mutlu ol yoksa çevreyi de mutsuz ediyorsun. Mutsuzluğunu çevreye bulaştırmaya çalışma. Hayatta çıkış noktası ara. İyi olacaksın, o zaman güzel bakmayı hatırlayacaksın. Bahar geliyor, çiçekler açıyor. Baksana ne kadar güzel. Bana bak, bana bak diye, beni kokla, beni kokla diye bangır bangır bağırıyor. Her yer mis ama sen dümdüz gidiyorsun. Bazı insanlar o kadar kapatmış ki doğaya kendini, bakmıyor ki o çiçeğe, ağaca. Niye ona zarar vermemeyi düşünsün. Önce ona bakacak onun güzelliğini görecek ki sonra zarar vermeyeyim diyecek. Görmüyor ki o, çiçeği o ağacı. Yeşille siyah arasında onun için renk farkı yok. Ağacı da aynı renk görüyor köprüyü de. Sen ona ay şu yeşil ağacı kesme nasıl diyebilirsin ki. Yeşil ne diyecek, algısı o kadar tek renk.
KADINLARA…
Susma diyorum. Susma çünkü gittikçe çoğalacak kızının başına da gelecek. Yapma bunu kader haline getirme…Hiçbir kadın başına gelenlerden dolayı kendini yalnız hissetmemeli. Kadınlar, başıma bu geldi, bu devam edecek kaderciliğinden kurtulmalı. Her gün yeni bir gün. Hayata ve kendilerine şans vermeleri gerekiyor. Sadece okumayan kadın işkence çekmiyor. Sadece kırsal kesimde yaşayan kadın dayağa maruz kalmıyor. Kadınlar ‘ben bunu yaşamak istemiyorum’ diyerek ses çıkarmalı.
En çok para kazananından, en az para kazananına, en ünlüsünden, en ünsüzüne herkesin başına gelebilecek bir şey ve kimsenin susmaması gerekiyor. Kimsenin kimseye fiziksel ve ruhsal olarak şiddet uygulamaya hakkı yok. Kadın, erkek fark etmez. Şiddetin faili erkekler ellerini kollarını sallayarak geziyor. Yasalar çıkıyor ama doğru uygulanıyor mu? Savcıların, yargıçların doğru örnekleri çoğaltması lazım. Şiddetin her türlüsüne karşı elimden ne geliyorsa yaparım. Kadın, erkek, çocuk, hayvan, özellikle çocuk. Allah çocuklara zarar verenlerin cezasını bin türlü versin nasıl bir ceza varsa, bunları yapanlara duygumun karşılığı bir sözcük yok Allah onları nokta, nokta, nokta…