1. Haberler
  2. 3. SAYFA
  3. Davutoğlu: 15 Temmuz’dan 6 ay sonra yapılan referandumla çarpık bir sisteme geçtik

Davutoğlu: 15 Temmuz’dan 6 ay sonra yapılan referandumla çarpık bir sisteme geçtik

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yeni parti kuracağı konuşulan eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, katıldığı özel yayında gazetecilerin sorularını cevapladı. Başbakanlık’tan istifasıyla ilgili ilk kez konuşan Davutoğlu çarpıcı açıklamalarda bulundu.

MKYK’da muhtıra vari bir tavır yaşadığını belirten Davutoğlu “Bu Pelikan çetesi… Bu bildirinin arkasındaki isimleri, kimlerden talimat aldıklarını biliyorum. Beraber ateş çemberinden geçtiğimiz insanlar beni istifaya zorladılar, Alman ajanı ilan ettiler.” ifadelerini kullandı. “Ben hiçbir zaman Erdoğan’sız bir AK Parti senaryosu içinde olmadım” diyen Davutoğlu, yeni sistem tartışmaları için de “Çarpık bir sisteme geçtik, daha net tavır almalıydık” ifadelerini kullandı. Suriye eleştirilerine de cevap veren Davutoğlu “Suriye konusundaki bütün olumsuzlukları bana yükleyip kendinizi bu işin dışında tuttuğunuz zaman… Ben buna ‘siyasi ahlaksızlık’ derim. Bu konuda ben meydan okuyorum, sorumluluktan kaçmam” sözleriyle sert tepki gösterdi.

Davutoğlu’nun açıklamaları kısaca şöyle:

Katar’da bir kongreye katılmıştım. En temel problem ne diye sorulmuştu. Düşünce özgürlüğü demiştim. Düşünce özgürlüğü olmayan yerde o toplumu harekete geçirmek mümkün değildir. İnsanlar kendilerini kontrol etmekten topluma zaman ayıramazlar.

İnsanlar toplantılarda başka, kapılar ardında başka konuşmaya başladılar. Bir FETÖ var, bir de FETÖ’cük var. Mesela referandum öncesinde 2017 Nisan öncesinde yeni anayasa ile ilgili kaygılarımı televizyonlarda ifade etmek istedim hiçbiri buna cevap veremedi. Ben de bir gazete ile mülakat yaptım. En azından kaygılarım kayda geçsin istedim. “Durumu biliyorsunuz bizi mazur görün” dediler. Devlet adamı olarak değil, bu ülkede yaşayan biri olarak hicap duyduğum bir konu.

Olmayan şey geçmez. Size hiç öfkelenmedim. Ben kitaplar yazayım ama hiç eleştirilmesin demek hiçbir fikri hayata geçirmemiştir. Siyasete atılayım da kimse eleştirmesin demek olmaz. Esas olan eleştiriye karşı ilkesel tutumunuz. Ben akademisyenlik yaparken öğrencilerime önce beni eleştirin dedim. Siyasete giren de eleştiriye açık olacak. Hamama giren terler. Hakaret tehdit ayrı şeyler. Bunlar düşünce özgürlüğüne girmez. Çok daha ağır yazılar yazan gazeteciler de oldu, mümkün olsa da bir araya gelsek diye düşündüm. Öfke duyarsam kendime öfke duymam lazım. Bir devlet adamına yakışmayan en kötü özellik nezaketsizliktir. Nezaket ve nezahat asıl olması gerekendir.

“MUHTIRA VARİ BİR TAVIR YAŞADIM”

Ben de düşünüyorum neden engelleniyorum diye. Bu Pelikan çetesi… Bu bildirinin arkasındaki isimleri, kimlerden talimat aldıklarını biliyorum. O gün ben ne yaptım dedim. Ne yaptım bu insanlara. Beraber ateş çemberinden geçtiğimiz bu insanlar beni istifaya zorladılar, Alman ajanı ilan ettiler. Ben ne yaptım dedim. 8-9 yaşından beri o günden bugüne hayatımın en temel özelliği insan yetiştirmekti. Türkiye aleyhine bir etkinliğe katıldığıma kimse şahit olmamıştır. MKYK’dan söz ediyorum…. Bana hiç gelmeyen muhtıra vari bir tavır. Bir organize var. Sordum kendime ne hata yapmış olabilirim. Şu olmuş olabilir, bu olmuş olabilir. Ama niye bu şekilde hedef alındım. 3 yıl sustum ilk defa konuşuyorum. Cumhurbaşkanımıza, partimizdeki arkadaşlarıma açıklamalar yaptım. Hep düzelir umudu ile bekledim… Ama bugün bana şiddetle saldıranlara bakın. Eski Türkiye savunucuları düşünce özgürlüğünün savunucularının bile hedefindeyim. Dış politikada aldığım pozisyonşar nedeniyle dış politikanın da hedefindeyim. İç politikada onları engellerim diye engelleniyorum bunu da anlarım…

MHP ile ittifak oy kaybettirir dedim. Bahçeli’nin öfkelenmesini de anlarım ama omuz omuza yürüdüğüm insanlar, her türlü fedakarlığı gösterdiğim insanların hedefinde olmayı da anlarım ama eşimin tıp konferansının iptal edilmesini anlayamam.

“‘SİZİN KATILMANIZ UYGUN GÖRÜLMEDİ’ DENİLDİ”

Ben yapılanları 5 dakika sonra unuturum. Hiç. Benimle birlikte çalışan 16 tanesi, aralarında profesör bir hanımefendi var baş danışmanların yerine bir gün bile danışmanlık yapmamış inanların getirtilmesini anlayamam. Bu memurlar neden hedef alındı. Sadece Davutoğlu döneminde görev aldı diye görevden alındılar. Beni görevden alın ama onları neden aldınız?

Bosna’da Alaca Camii’nin inşaatı tamamlandı. Sizin adınıza yapıldı dediler. Aynı kişi bu kez aradı, “Sizin hükümetiniz tarafından sizin katılmanız uygun görülmedi” diyerek ağladı. Bana ödül verilirken benim uğruna çalıştıklarım salonu terk ettiler. Bana saldırıları anlarım ama masum insanların özlük haklarını almayın. 15 Temmuz’da canını ortaya koyanları almayın. Pelikan Çetesi çıktığında ben önce bu grubun bir şahsiyet katliamı olduğunu düşünmüştüm.

Yol ayrımında olduğumuzu hissettiğimiz için de Başbakanlık makamını terk ettim. Ama o zamandan farklı kanaatteyim. Benim muhteris bir grubun çıkarları için yayınladığını düşündüğüm o paçavra…

Türkiye’nin istikrarına, ekonominin genişlemesine, zemin hazırladı. 2 Kasım sabahı millet seçimsiz 4 yıl düşüncesine inanmıştı. 3 ay içinde bütün sözlerimizi yerine getirmişiz. Asgari ücrete zam yapmışız. Bütçe açığını düzenlemişiz. Üfe 3.2’ydi. Böyle bir ortamdaki Türkiye’nin yaşamasını istemeyenler, bir senaryo çıkardılar. Düzenin bozulması için benim devre dışı olmam gerekiyordu.

“CUMHURBAŞKANI İLE İHTİLAF ELBETTE VARDI”

AK Parti’de bir hizib… Haya ederim… Bir an bile gelse aklımdan atarım. Başbakanken de olmadı. Cumhurbaşkanı ‘MKYK’da şunlardan oluşsun’ dediğinde bile kabul ettim. Çünkü onlar benim arkadaşlarım. Şu anda da bir hizibin lideri gibi görünmekten de haya ederim. Manifesto yayınladığımda da, onlara seslendim. Ben onlarla iki seçim geçirdim. Sadece Van’a ve Gaziantep’e 9-10 kere gittim. 15 Temmuz’da inenler onlar. Dolayısıyla asla hizip duymadım.

Cumhurbaşkanlığı ile ihtilaf konusuna gelince elbette vardır. Siyasiler arasında farklılıklar elbette vardır. 12 Eylül Anayasası… İkiz kardeşlerden birini Başbakan diğerini bile Cumhurbaşkanı yapsanız bir süre sonra ihtilaf çıkar.

19-07/18/davutoglu-1563437711.jpg

Kamuoyuna ilk defa açıkladığım bir mesele bu; 2015’te 5 veya 6 Temmuz. Cumhurbaşkanımıza sürekli insanlar gidip fitne koyuyor. Ben de gidip Erdoğan’a akademik hayatımda kalmak istediğim halde siz beni siyasete aldınız. Ben de size dedim ki mezara kadar kadar sizinleyim. Ama ben bu işin hakkını vermeliyim. Dolayısıyla gelin ben Bahçeli ile Kılıçdaroğlu ile konuşayım. O sırada koalisyon görüşmeleri başlayacak ve onları zaten istedikleri parlamenter sisteme ikna edeyim. Bir ay içinde cumhuriyet tarihinin en kapsamlı anayasal reformu yapıp bütün yetkileri başbakanda toplayalım.

Sonra kongreye gidelim. Bana verdiğiniz bütün yetkileri size vereyim genel başkan olun. Sonra başbakan olarak bütün yetki sizde olsun. İsterseniz ben de akademik kariyerime geri dönerim. Dolayısıyla bunu yapalım dedim. O reform bir ay içinde referanduma gitmeden olurdu. Yanıtı bekledim, sonra Sayın Cumhurbaşkanı “Böyle devam edelim” dedi.

“BENİ KILIÇDAROĞLU İLE İŞ BİRLİĞİ YAPMAKLA SUÇLADILAR”

Pelikan Çetesi daha sonra beni Kılıçdaroğlu ile iş birliği yapmakla suçladı. Ben MKYK’da oturdum saatlerce dedim “Biz niye oy kaybettik, bundan sonra neler yapmalıyız…” Bu heyet neye karar verirse ben onu yaparım dedim. Yolsuzluk boyutu öne çıkıyordu. Yolsuzlukla mücadele edelim dedim.

7 Haziran akşamı AK Parti ilk defa oy kaybına uğradı. O gece bir partili “Herhalde balkon konuşması yapmazsınız” dedi. “Hayır dedim bugün konuşma yapma günüdür”. O gün balkonda “Ülkeyi bir gün dahi hükümetsiz ve istikrarsız bırakmayacağız” dedim. Ama bir travma vardı AK Parti iktidarında. Cumhurbaşkanı ile en başından beri koordineliydik. Bahçeli, Cumhurbaşkanımıza ağır eleştiriler yaptığında da koalisyon için gittiğimde ‘Ben buraya hükümet kurmaya geldim’ dedim.

Sayın Cumhurbaşkanımız tarafsız ama AK Parti’nin lideri sonuçta. Onu gözardı ederek davranmamız mümkün değil. Eylül kongresine giderken şehitlerimiz var. Iğdır’da, Van’da, ekonomik durum, seçim, kongrede yenilenme isteği içerisindeyiz. Alternatif MKYK listesi yayınlandığında Cumhurbaşkanımıza dedim ki ülke bunlarla uğraşırken ben burada liste mücadelesi yapmam. Dedim ki hepsi benim arkadaşımdır. Sonradan anladım arkadaşımmış ama refik değilmiş. Benim tek hedefim var AK Parti’yi kurumsallaştırmak. Allah’ta şahit ben hiçbir zaman cumhurbaşkanının yetkisini elinden almak, Erdoğan’sız bir Türkiye düşüncesi içinde olmazdım. Allah şahit ben hiçbir zaman Cumhurbaşkanının yetkisini elinden almak, Erdoğan’sız bir Türkiye düşüncesi içinde olmadım.

19-07/18/cff.jpegEski Başbakan Ahmet Davutoğlu, yazarımız Akif Beki ile gazeteciler Yavuz Oğhan ve İsmail Saymaz’ın sorularını cevapladı. 

BENDEN DÜŞÜK PROFİL OLMAZ

2 Mayıs’ı 3 Mayıs’a bağlayan gece, uyuyamadım. Bu gördüğüm muameleyi ne kalbim, ne aklım, ne vicdanım aldı. Hep soruyordum ne yaptım diye. Maddi durumum bile daha iyiydi siyasete girmeden önce. Hiçbir beklentim olmadı. 3 gün üst üste aynı yatakta yatmadım. Ne yaptım ben? Allah’ım beni izzetle girdiğim yerden izzetle çıkar dedim. Bana şu deniyordu. sen Başbakan gibi görün ama başbakan olma. Başbakanmış gibi yap ama yetki kullanma.

Sayın Cumhurbaşkanı ve MKYK’ya imza atanlar. Keşke bana iletseydi Cumhurbaşkanımız… Ben çekilirdim. Bir hırsım olmadı ki benim. Ben kendimi bilirim, benden her şey olur ama düşük profilli olmam… Hayır daha sonra da o makama gelenler olduğu için öyle demem… ‘Düşük profil’i de o gün öyle dendiği için söyledim. Eğer bunları yapmayacaksam mücadele etmeliydim. “Ben kongreye gidiyorum. Arkamdan imza atanlarla bu yolda yürümem” diyebilirdim… O zaman da AK Parti bölünebilirdi.

“BENİM VERDİĞİM MÜCADELEYİ HALKIMIN BİLMESİ LAZIM”

Benim verdiğim mücadeleyi halkımın bilmesi lazım. Ben o yüzde 49 buçuğun hukukunu korumak için çok mücadele verdim. Ama asla günlük siyasetin bir parçası haline getirmedim. Devam etseydim Yüzde 49 buçuğun içindeki bir grup “Oy verdik ama bu başbakan hakkını veremiyor” diyeceklerdi.
O gece bunları düşündüm ve istifa ettim.

Keşke diyorum “1 ay daha sabretseydim ve haziran ayında Vize muafiyetini alıp öyle ayrılsaydım” çünkü ben ayrıldığım gün, Avrupa Komisyonu Avrupa Parlamentosu’na Türkiye ile vizeyi kaldıracağız şeyini gönderdi. Sayın Merkel, Tusk, Junker Gaziantep’e geldiklerinde 23 Nisan’da, haziran ayında bu sürecin tamamlanacağını söylediler. Ona bir şey diyemem ama benim için sadece Türkiye siyasetinin temiz olması anlamlı artık. Eğer bunu yapamayacaksak hiçbir yere gelmemin anlamı yok.

Her anın her zamanın bir gereği var. Ben başbakanken, elimde güç varken onu bırakma sebebim ülkeye bir darlık gelmesin, parti bölünmesindi… 31 Mart seçimlerine kadar 3 yıl. Eleştirilerimizi, düşüncelerimizi ne yapılması gerektiğini Cumhurbaşkanlığına ilettim. Biri 15 Temmuz’dan 2 gün sonra, diğeri 21 Temmuz’du sanırım. Diğeri çok kapsamlı 5 Aralık 2016’ydı sanırım.

Ve bugün manifestoda zikrettiğim siyaset sistemle ilgili eleştirilerimin tümünü kendisine arz ettim. Daha sonra Afrin Harekatı başladığında Ocak 2018’de daha kapsamlı 3 saat gibi, gidişatın tümü ile ilgili konuştuk, hukuk devleti ilkelerinin zedelendiğini, MHP ittifakının olumsuzluklarını, düşünce özgürlüğünün olmadığını, siyasal sistemdeki aksaklıkların da içinde olduğu 30 sayfalık bir metin verdim.

Sonuncusu da Avrupa Birliği zirvesine giderken Mart 2018’de daha seçimlere gitmeden önce MHP’nin seçimi zorlayacağını, cumhurbaşkanının seçileceğini ama Meclis çoğunluğumuzu kaybedeceğimizi söyledim. Benden bir tek talebi oldu, grup toplantısına gitmem talebi oldu. Gittim. Cumhurbaşkanımız genel başkanımdı. Eleştirilerim dikkate olur umuduyla gittim. Ne yazık ki olmadı. İşler daha da olumsuz yönde seyretti. Eleştirdiğim yönlerde krizler netleşti.

“ÇARPIK BİR SİSTEME GEÇTİK”

Çarpık bir sisteme geçtik, daha net tavır almalıydık. Herkes bilmeli ki sistemin oylaması 15 Temmuz’dan 6 ay sonra yapıldı. Herkes şunu bilmeli ki 15 Temmuz’dan 6 ay sonra yapılan bir oylama bu. 15 Temmuz’un etkisi var. Parti içinde bir kriz çıksa darbeciler umutlanabilirdi. Ben bunları Kaygılarım var diye Cumhurbaşkanı’na ilettim. Bu kaygılarla ben kampanyaya katılmam dedim. Konya’da çıktım ama ağır eleştirilere rağmen evet oyuna çağrıda bulunmadım. Genel başkanlık ayrılmalı cumhurbaşkanı yardımcısı kesinlikle seçimle gelmeli. Bakanlar mutlaka meclisten onay alarak göreve başlamalı. Yargı bağımsızlığı teminat altına alınmalı. Bunun ini de meclisten atanan yargı üyeleri ile Cumhurbaşkanlığı arasında bir denge sağlanmalı. Yasanın güçlendirilmesi şart. Müsteşarlığın kaldırılması yanlış olmuştur. Bakanların siyasi ve teknokratik niteliği netleşmeli. Şimdi karma bir şey var. Türkiye’yi yüzde 50+1’e mahkûm etmek parlamenter sistemden çok daha yoğun bir belirsizliği önümüze getirdi. Herkes istediği andan koalisyonu bozup başka bir alana geçebilir.

“ALİ BABACAN’LA İKİ KEZ GÖRÜŞTÜM”

Şimdi, Sayın Gül ve Babacan bir parti kurma konusunda bir irade beyan ettiklerini ben duymadım. Babacan ile bir yıldır görüşmedik. Babacan ile aramızdaki hukukun ölçüsü yoktur. Hep bir güven ilişkisi oldu aramızda. 1 Kasım’da ısrarla olmasını istediğim arkadaşlarımızdan biriydi. Çünkü Türkiye’nin Babacan gibi arkadaşlara ihtiyacı var. Yetişmiş devlet adamlarından bir kişiyi bile ihmal veya israf etmek bir milletin yapabileceği en ağır israftır. Hakkında herhangi bir olumsuzluk olmayan bir devlet adamının gitmesi en büyük israftır. O süreç içinde bir yıl içinde çok istişarelerde bulunduk. Muhtemelen Babacan benim manifestomu okuduğunda kendisi de imza atacak nitelikte görmüştür diye düşünüyorum. Ben bu konuda da elimden geleni yaptım, beraber olabilmek için. Parti içinde de dışında da, hep konuştuk. Önümüzdeki dönem ne gösterir bilemem ama bu soruyu Ali Bey’e de sormak lazım.

Benimle ilgili çalışmış herhangi bir arkadaşıma haksızlık yapılmasına tahammül göstermem. Ali Babacan’a soruşturma başlatıldığında aradım, destek verdim. Babacan’ın bürokratik ciddiyetine, titizliğine şahidim. Onun arkasında durmak benim görevim. Bu kim olursa olsun. Manifestodan sonra bir kendisiyle görüştük. Dostane bir görüşme oldu. Öneri götürmedim. 31 Mart öncesinde Ali Bey’e 31 Mart’tan sonra Türkiye’yi kritik bir zaman beklediğini, hepimizin konuşması gerektiğini, beklemek gerekmediğini, 31 Mart’ta AK Parti çok büyük oranda bir zafer kazansa da kazanamasa da yanlış gidenleri söylememiz gerektiğini söyledim.

“EMEVİ CAMİİ’NDE NAMAZ KILACAĞIM DİYE BİR İFADEM YOK”

Suriye konusundaki bütün olumsuzlukları bana yükleyip kendinizi bu işin dışında tuttuğunuz zaman… Ben buna ‘siyasi ahlaksızlık’ derim… Bu konuda ben meydan okuyorum, sorumluluktan kaçmam.  Suriye’de elimizden geleni yaptık. Yetersiz kaldığımız yerler de oldu. Şam’da Emevi Camii’nde namaz kılacağım diye bir ifadem yok. Algı operasyonu yapılarak bütün bunlar bizim üzerimize yapılıyor.

Sayın Esad’la ilk görüşmemiz Şubat 2003. Irak Savaşı başlarken gittim. Irak Savaşı’nı engellemek için ilk önce Suriye ile temasta bulunduk. O zaman da bana ‘Türkiye’nin eksenini kaydırıyor’ deniyordu. O zamandan sonra Esad’la aramızda güven ilişkisi oldu. 62 kere gittim ben Suriye’ye, vizeleri kaldırdık. Arap Baharı başladığında biz Suriye’yi korumak için her şey yaptık. Suriye’nin yanında olduğumuzu küçük reformlarla bunu yönetilmesi gerektiğini söyledik. Beşar Esad’ın ve Suriye’nin böyle bir facia yaşamaması için bütün uyarıları yaptık. Esad’la benim yaptığım 6,5 saatlik görüşmede Esad bana beyaz kağıt vermiş de ben reddetmişim gibi iddialar var. Bunlar doğru değil.

Benim akademik hayatımda ve düşünce yapıma bakıldığında, politikalarımı takip ettiğinizde de benim bu yapıyla aramdaki mesafe görülür. Ofisi dinlenerek üst düzey bürokrat benim. Dışarıda ve içeride en çok saldırıya bu konuda uğrayan de benim. FETÖ elebaşının ikna edilerek Türkiye’ye getirilmesi gerektiğini, en azından kontrol edilebileceği kanaati uyarınca bunu sağlamak üzerine Fethullah Gülen ile bir görüşme gerçekleştirdik. O da bizi vakti var diye oyaladı bizi. Gelip uyarıda bulundum, bu kişinin niyeti iyi değil,i gelmeye niyeti yok bizi oyalamaya çalışıyor dedim. Başbakan’a da bunu rapor ettim.

Uluslararası toplumu uyarmak için söylediğimiz bir şey. Biz bunu sınır ötesinde halledemezsek sınırlarımız içine girer bu sorun dedim. İkinci hesap hatası uluslararası toplum dediğimiz toplumun Suriye konusunda bu kadar riyakar bir tutum takınacağını düşünemedik. İdealist davrandığımız doğrudur. Kimyasal silah kullanımı tespit edildi. Hiçbir şey yapılmadı. Bu uluslararası hukuk meselesi. Uluslararası hukukun bu kadar ayaklar altına alınacağını kimse tahmin etmedi. Bunun sonuçlarını bir şahsa, hatta tek bir ülkeye yüklemenin doğru olmadığını söylüyorum.

“GAR KATLİAMI İLE İLGİLİ DE OLAY YERİNE İLK GİDEN BENİM”

Süleyman Şah türbesinin taşınması konusu Milli Güvenli Kurulu’nda alınan karardır. Sanki 1921’de taşınan toprak ile bizim taşıdığımız toprağın aynı olduğu düşünülüyor. PYD ile yürütülen o şeyler Erdoğan’ın başlattığı çözüm süreci devam ederken yürümüştür. Kürt halkını rencide edilen her türlü söylemin karşısındayım. Bunun Türkiye’nin birliğine zarar verdiğini söylüyorum.

Gar Katliamı ile ilgili de olay yerine ilk giden benim. O katliam Türkiye’deki siyasi ortamı zehirlemek için alçakça yapılan bir terör saldırısıdır. Katliamla oy artışı arasında hiçbir bağ kurmuyorum ben. Katliam konuşulduktan sonra ayrı bir soru var burada. O zaman oylarımızda artık gözetiyorum diyorum. İkisi arasında hiçbir bağ yok. Bunu söylemeyi ahlaksızlık olarak görürüm. Siyasi bir menfaat beklemem söz konusu değil. Beyaz Toroslar ise Van’da yaptığım konuşma. O dönemde PKK ve HDP de öyle bir terör havası estiriyorlardı ki o mitinge bile yansıyan bir asayiş sorunu vardı. Türkiye’de kamu düzeni sağlanamazsa 90’lı yılların hadiselerini canlandırmak isteyenler çıkabilir dedim.

Türkiye Rusya ilişkileri derinleşmesi doğrudur ama alternatifler üretilmeden bu ilişkinin derinleştirilmesi ileride sorunlar doğurabilir. Amerika ile ilişkilerin yeniden masaya yatırılması, kurumsal düzeyde aradaki ilişki nereye gidiyor diye konuşmak gerekir. Avrupa ile ilişkiler mutlaka rehabilite edilmeli.

2012 Haziran’ı Suriye uçağı bizim uçağı düşürdü. Başbakanımız o dönem angajman kuralları ilan eti. Türk sınırına 5 km yaklaşan uçaklar vurulur şeklinde. Bu andan itibaren yerine getirilen talimatlar Başbakan’dan alınmış sayılır. Ben başbakan olunca bu angajman kuralları yenilendi. G-20 zirvesi nedeniyle Putin geldiğinde bu konulara dikkat edilmesi gerektiği söylendi. Bizim hava sahasına girip Bayırbucak Türkmenleri vuruluyordu. Bunlar Rusya’ya iletildi. Rus uçağı düşürüldüğünde kesinlikle açıklama yapmayacaksınız, ‘ Sınırlarımızda kimliği belirsiz bir uçak düşürülmüştür’ diyeceksiniz dedim. Rusya ile de bu durumu paylaşmamız lazım dedim. O arada da Rusya aynı şeyi düşünmüşüz gibi uçağımız düşürülmüştür diye açıklama yapıldı. Hangi işgüzar bilmiyorum ama 10 dk sonra Cumhurbaşkanlığı’ndan Rus uçağını düşürdük diye bir açıklama yapıldı. Hemen Genelkurmay Başkanıyla görüştüm, bir iletişim hatası olduğunu söyledi ve o açıklama 2 dakika içinde geri çekildi. Komşu ülkelere izah edin kimse bu olaydan sonra kaygı duymasın dedim. Putin’in hemen aranmasını arz ettim Cumhurbaşkanı’ndan.

“RUS UÇAĞI OLDUĞU BİLİNSEYDİ BU NETİCE OLMAZDI”

Ben öğleden sonra ben hükümete açıklamak üzere ayrıldım. Akşam 5’te görüştüğümüzde Putin’den sert bir açıklama geldi. Kimseyi suçlamak için söylemiyorum. Olayın seyri budur. Sonra Ruslar ile iletişime geçtiğimizde bu yanlış açıklamanın neye sebebiyet verdiği ortada. Bir gün sonra grup konuşmam var. Diyorum ki Rusya bizim dostumuz bir iletişim hayasından dolayı bu ilişkiye zarar verilmemelidir. Bunun Rus uçağı olduğu bilinseydi bu netice olmazdı dedik.

Perde gerisi diplomasiye izin vermek gerekir. Ben ne denmemesi gerektiğini söyledim. Kim yaptırdı o açıklamayı? Reuters o açıklama üzerinden verdi ve o arka kapı diplomasinin imkânı kalmadı. Ben hiçbir krizi tansiyon yükselterek yönetmedim. Peki talimatı kim verdi? O güvenlik toplantısında genelkurmay başkanımız haklı olarak dedi ki, pilotla ilgili çok söylemler var. FETÖ’ydü bilmem neydi. Bunu araştırın dedim, bu pilotun bir yanlışı varsa derhal tedbir alın yok değilse bana bilgi verin. Silahlı kuvvetlerimizin vatan görevi yaparken tereddüt etmesine ben izin vermem. Sorumluluk bana aittir. Ertesi gün geldiler, geçmişini kontrol ettik ve herhangi bir FETÖ geçmişi yok dediler. Bunun üzerine bir açıklama yaparsanız güzel olur dedim. Talimatı ben verdim dediğim cümle, o Rus uçağı ile ilgili talimat değildi. Ben öz eleştiri yaparım. Nitekim Suriye’de hesap hataları olduğunu söyledim.

“AK PARTİ’NİN BİR TRAVMA YAŞAMAMASI İÇİN KARŞI ÇIKTIM”

Hakaretlerin beni en çok üzen tarafı, omuz omuza verdiğimiz arkadaşlarımızın sessizliği üzüyor beni. Cumhurbaşkanı’na da söylüyorum, bu ortak sorumluluğumuzdu demeli. O gün o kulisin sebebi, perde gerisi diplomasiye izin verilmemesiydi.

Zihninizin sürçe ayarlı olması lazım. Dinamik süreç yürüten devlet adamları net takvimlerin şartları oluşmadan söylemez. Herhalde hiç kimse bu netlikte bir manifesto yayınlayacağımı beklemiyordu. Ben bu manifestoyu Ocak ayında hazırlamıştım. Kafamda bir plan var. Gönlüm ister ki Cumhurbaşkanımız manifestoya geçen teklifleri göz önüne alır, partide yeniden kurumsallaştıracak adımları atar, ben de kitaplarımı yazarım. Bu olmadığı anda da atılması gereken adım, üstlenmesi gereken bir misyon varsa, ne olması gerekiyorsa yaparım. Prensipte de ben 23 Haziran seçimlerine karşı çıkmışım. Hem AK Parti’nin bir travma yaşamaması için karşı çıktım.”

 

 

0
kat_l_yorum_1
Katılıyorum +1
0
hatal_d_n_yorsun
Hatalı Düşünüyorsun
0
bilgi_in_te_ekk_r
Bilgi İçin Teşekkür
0
_a_rd_m
Şaşırdım
0
kat_lm_yorum_-1
Katılmıyorum -1
Davutoğlu: 15 Temmuz’dan 6 ay sonra yapılan referandumla çarpık bir sisteme geçtik
Yorum Yap

Türkiye Aktüel Haber Bültenine Ücretsiz Abone Olabilirsin

Yeni eklenen makalelerimizden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini şimdi başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!