Haftasonu, etkinliğin düzenlendiği Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nın önünden arabayla geçmeniz mümkün değildi zaten! Instagram feedleri de etkinliğe giden arkadaşlarımızın çeşitli eserlerle çektirdikleri fotoğraf ve storylerle doldu!
Peki ne oluyor orada? Neden insanlar akın akın geliyor?
Efendim ‘contemporary’ sözlük anlamı ile modern, çağdaş, eş zamanlı, aktüel falan demek. Çağdaş dönem sanatçılarının her türden eserleri, kendilerine ayrılan alanlarda, sergileniyor; yakından incelenebiliyor, sanatçılar da bu vesile ile takipçileri ile buluşuyor. Bir çok modern eseri bir arada görebileceğiniz böyle bir sergi ortamı çok da olmadığı için dikkat çekiyor; merak ediliyor.
Contemporary Istanbul Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli’nin açıklamasına göre, etkinliği yapmanın esas amacı; İstanbul’u bölgedeki önde gelen sanat merkezlerinden biri yapmak. Ülkemizin ve İstanbul’un itibarına ve marka değerine katkı yaparak ve iş dünyasını birleştirerek ekonomik büyümeye katkı sağlamak amacı için yola çıkmışlar. 13. senesinde, krize rağmen 70TL giriş ücreti olan bir aktivitenin bu kadar talep görmesi bu amacın, alt tabakada da ses bulduğunun bir göstergesi aslında.
Bazıları da etkinliğe gidenleri acımasızca eleştiriyor. Tam olarak ‘contemporary’ bile diyemeyecek olan insanların, yalnızca sosyal medyada paylaşım yapmak için oraya gittiklerini, bir şey anlamadan gezdiklerini, maddi olarak satın alamayacakları eserlerle fotoğraf cektirerek prim yaptıklarını söylüyor.
Bu görüşe kesinlikle katılmamamın iki sebebi var: Birincisi; bırakın insanlar gitsın, instagram kullansın, paylaşsın. Bu sayede birkaç güzel, estetik şey görüp gözlerini güzele alıştırsınlar. Çevremizde o kadar çok çirkinlik var ki! Biraz ruhumuzu sanatla, estetik işlerle besleyelim. Kime, ne zararı var?
İkincisi sebebim ise; bu gibi etinlikler sayesinde Türkiye’deki sanat üretiminin artacağına, sanat piyasasının çeşitlenip büyüyeceğine inanmam. Bu vesile ile ülkemizde de zamanla kemikleşmiş bir modern sanat takipçi kitlesi olacak ve sanatın birleştirici gücü ile duvarlar yıkılacak. Asıl, muassır medeniyetler seviyesine başkalarının yaptıklarını merak ettikçe, paylaştıkça ve ürettikçe çıkacağız.
FENTY BEAUTY LANSMANI VE
KADINLARIN ASLA GÜZELLİKLERİNDEN VAZGEÇMEMESİ
Salı günü Sephora’nın sonbahar-kış ürünlerinin lansmanını yaptığı etkinliğe katıldım. Artık kozmetik işinin de bir modası, bir trendi var. Kadınlar her sezon değiştirdikleri kıyafetlerine ve mevsimin renklerine uygun olarak makyaj ve parfümlerini de değiştirir oldular. Sephora da bu trendleri en iyi takip eden perakende markalarından. Bayağı kaliteli bir etkinlikle VIP misafirlerini ağrladı, Türkiye pazarına da yön verdiğinin altını çizdi.
Orada öğrendik ki Sephora, müşterilerine satın almadan ürünlerini deneten ilk parfümeriymiş aslında. Kurucusu Dominique Mandonnaud, 1969’da ilk dükkanını açtığında, parfüm ve kozmetik ürünleri tezgahların ardına gizlenir, ancak satın alırsanız denemenize izin verilirmiş. Kadınlar tabi bu satınalmadan önce ürünleri deneyebilme fikrine bayılmış, denedikleri ve memnun kaldıkları ürünleri de satın alır olmuşlar. Bugün 17 bin listeli ürünü ve dünya çapında bin 800 mağazası ile Sephora bir dünya devi. Türkiye’de 45 magaza var. Yatırımlarını da arttırmayı planlıyorlarmış.
Yaptığımız sohbette Markanın Pazarlama Direktörü Ayça Kaya ve Pazarlama Müdürü Merve Erdinç Şener’den mevcut krizin, onların satışlarında bir düşüşe sebep olmadığını öğrendim. Yani bir kez daha kanıtlandı: Kadınlar için güzel görünmek, güzel kokmak ve muhteşem hissetmek kesinlikle bir ihtiyaç!
Etkinlik alanı bir lunapark edasında tasarlanmıştı. Her yanda dünyaca ünlü markalar, hepsini denemek için çıldıran kadınlar ve havada bir mutluluk kokusu… Bir defileye gittiğinizde mankenin üzerindeki kıyafet için ‘çıkar hemen, ben deneyeceğim’ diyemiyorsunuz ama burada istediğiniz makyaj artistine istediğiniz ürünlerle makyaj yaptırıp, bilgi alabiliyorsunuz. Yani tam bir cennet!
En çok ilgimi ise dünyanın en güzel ve stil sahibi kadınlarından Rihanna’ya ait Fenty Beauty markası çekti! Marka nam-ı değer Riri’nin ihtiyacından doğmuş aslında. Kendi ten rengine uygun makyaj ürünü bulamamaktan şikayetçiymiş kızımız. Soyadını verdiği bir marka ile dünyadaki en açık ve en koyu cilt renklerine bile uyum sağlayacak bir seri tasarlamış. Ürünler diğer markalardan farklı olarak hem ciltte ağırlık yapmıyormuş hem de çoklu alanlarda kullanılabiliyormuş. Bir ürünü hem aydınlatıcı hem far hem de allık olarak kullanabiliyorsunuz mesela. Bütün dünya birleşince daha güzel olur mesajını vermek içinse ürünleri bal peteği şeklinde tasarlamış: hepsi mıknatısları sayesinde birbirine yapışıyor ve bir bütünlük olşturuyor. Ben çok çok beğendim! Sadece Sephora’da satılıyor; Sephoralar’da da ürünler mağazalar geldiği an bitiyormuş! Mutlaka gidin bir deneyin, kendiniz görün derim.
Beyza Sinem ÇAĞLAR 30 Eyl 2018
Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik‘te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.
Yeni Birlik Gazetesi’ni Gazete Bayilerinden Temin Edebilirsiniz.