Yaşanılan gerçeklerle yüzleşecek olursak kader de diyebiliriz. Doğduğumuz evin, doyduğumuz toprakların şaşırtan bir etkisi olduğu yadsınamaz. Havasından, suyundan hatta evimizin çatısından bile nasipleniriz bazen o kaderi. Aile de başlar ilk filizlenmeler. Çevreyle şekillene şekillene kendimizi hiç o tanımadığımız kişiliğimizi bilmediğimiz bir yerlere oturturuz. Zihnimize kodladıklarımızla yaşam serüvenimize hiçbir özel şeffaf dokunuş yapmadan yaşamış gibi görünerek hayatı yarılar dururuz. Farkına varıncaya kadar bu süreç böyle devam eder. Yoruluruz içimizdeki türlü türlü yabancı hallerimizden. İçimize sinmeyen hadise ve olaylardan. Coğrafyanın kader belirleyicisi olan etken rollerin değişmeyen hal ve durumları odalara süzülmekte olan güneş ışınlarını etkiler ve karanlığı bir süre daha orada tutmaya devam eder. Ne zaman kendimize yaslanma, öz şefkatimize ihtiyaç duyma halimiz artar orada gerçeği bizzat deneyimleriz Oradan buradan yapıştırdığımız, oluşturduğumuz kişiliğimizle bir yere varamayacağımızı anlar, yeni bir yapılanma sürecine doğru adımlarımızı belirleriz. Gençlerimizin hata yapma olasılıklarının, kadınlarımızın duygusal durum bozukluklarının altında yatan hep o karanlık zihniyetlerdir. Onay vermediğimiz durumlar karşısında hayır diyebiliyorsak, kendimize yalan söyleme ihtiyacı duymuyorsak yaşamımızda arıza çıkarmamız olası değildir. Kendimiz olalım. Doğal ve rahat. Düşe kalka deneyimleyelim hayat yolunu getirisi de bize, götürdükleri de bize ait olsun. Ne kader olan o coğrafyanın iklimi ne de iklime dayanan o evin çatısı mani olmasın umutlarımıza. Düşe kalka yarılanan yaşamdan bize miras kalan yara berelerle, kararlarımız doğrultusunda adımlarımızı daha bilinçli ve umuda dayalı atma fikrinden hiç vazgeçmeyelim. Her zaman seçenekler vardır. Olana gerçekçilik ile bakarsak, olumlu ve yapıcı yönde kendi hayatımıza sahip çıkabilir yüreğimizi sarabiliriz.
makbule bulut