Yaşamayı becerememekten başka övünecek hiçbir şeyim yok. Oysaki yalnızca var olmaya gelmiştim bu dünyaya, şimdiyse yaşama becerisinden yoksun olmakta buluyorum teselliyi. Kendimi evsizlere, kendi konuşup kendi dinleyen gezginlere, serseri görünümlü kahramanlara, kâğıttan kalemden başkası olmayanlara, olsa bile anlatacak hiçbir şeyi olmayanlara yakın hissediyorum. Ağzımı açtığım an tıkanan kulaklarla ve başımdaki lanetle onlardan biriyim ben. İnsanlığı hor görüyorum, onlar da beni hor görüyor; bitmek bilmeyen hayat mahkemesinde birbirimizin hakimliğini yapıyoruz. Ben bilmem kaçıncı kez uyumsuzluk çarmıhına gerilirken tüm insanlığın gözüne bir kat daha perde iniyor.
İnsanlar bir sokak köpeği gibi önüne konan zehri bile sahiplenip iştahla tüketirken, onların canının üstünde hak tanıyacak kadar hadsiz olan güçler insanlığı da önce saldırganlaştırıp sonra uyuttu. Kimsenin ruhu duymadı. Tweetler atılmadı, gösterişli pankartlarla yürüyüşler yapılmadı. Ben nasıl oldu da bu duruma geldik diye düşünürken onlar savaşın, açlığın ve yoksulluğun üstüne uyudular. Kana, zulme, çocuklarına yetemeyen bir babanın göz yaşlarına bile alıştılar da kelimelerin şiddetini, en ufak itkileri yadırgar hale geldiler. Kurşunların delip geçtiği bedenler korkuyla bir köşeye sinerken diğerleri bir kurşun kalemin karaladığı iki çift sözden tetiklenip ortalığı ateşe verdi. Birbirlerinin hayal dünyalarını besleyerek koca bir tımarhaneye çevirdiler bu dünyayı; çünkü hepsi eşit derecede aciz ve ihtiyatsız, ancak bir o kadar da huzurlu.
Biliyorum ki farkındalık ve huzurun arasında bir köprüyle aşılamayacak uçurumlar var ama yaratılışımızın özünde bize bahşedilen merhamet ve sağduyuyu bir kez kazandıktan sonra hiç sahip olmamış gibi onları bir kenara atmak nasıl mümkün olabilir?
İnsanlığı uyandırmak amansız bir hastalığın mucizevi tedavisini bulmaktan farksız. Perdelerin kalkacağını bilsem savaşacağım. Duymak isteyen olsa, haykıracağım. Ancak ağıtlarım bir gezginin anlattığı şehir efsaneleri gibi, yalnızca geriye dönüp bakınca hoş gelecek kulağa. Ne var ki fani yoldaşım, kazık çakacağını sandığın bu dünyadan sen de tıpkı benim gibi, hatta kendinle götüremediklerinle birlikte daha acı, itaatkarlığınla birlikteyse çok daha alelade bir şekilde toprağa karışacaksın ve hiçbir şeyin önemi kalmayacak.