Her zaman banka kazanır. Bu finans dünyasının tartışılmaz kuralıdır.
Eğer bir kişi bankanın kapısından içeri girmişse o an banka kazanmaya başlar.
Vatandaş ne alırsa alsın, ne yaparsa yapsın hep kazanır.
Özellikle son 10 yılda her şey banka üzerinden yapılıyor. Maaşlarımız bankaya yatıyor, kiralarımızı banka aracılığı ile ödüyoruz, elektrik ve su gibi bir çok faturamızı bankadan ödüyoruz.
Kısacası bankadan kaçmak imkansız.
Bankalar bugüne kadar hep kazandı.
Kredi almaya gidene yüksek faizin yanı sıra bir de sigorta sattı. Hesap ücreti aldı, hesap bakım ücretinden tutun da fiş isteme parasına kadar akla mantığa sığmayacak yüze yakın kalemden ücret kesti.
Bankadan kredi alıyorsunuz sizden faiz alıyor, sigorta satıyor, bir de dosya masrafı alıyor. Ne dosyası ya? Eskiden çocukları okula kaydettirirken yarım kapaklı dosya isterlerdi ya, onun gibi sanıyorsunuz. Her şey bilgisayar ortamında ama adamlar dosya masrafı diye para alıyorlardı.
Neyse ihtiyacınız var alıyorsunuz. Yoksa bankanın önünden bile geçmezsiniz eminim ki, ama durun bununla iş bitmiyor.
Mesela krediyi kaç ay vade ile aldınız?
120 ay! Kredi taksitlerini 120 ay bankanın size açtığı hesaba yatırmak zorundasınız. İşte burada banka yine uyanıklık ediyor ve siz borcunuzu öderken kullandığınız hesaptan ücret alıyordu. Her ay hem faiz ödüyorsun hem hesap ücreti.
Tüm bunlar son 10 yıl içerisinde Türkiye’de oldu.
Şu anda bu ücretlerin yüzde 80’i alınamıyor.
Yani yaza yaza BDDK’nın harekete geçmesini sağladık. Ancak o kadar çok daha masraf var ki, kimse takip edemiyor.
Banka kaybetti
Banka hep kazanır dedik ya, son 6 aydır bu tersine döndü. Bu kez kaybeden bankalar oldu.
Nasıl mı?
Vatandaşın aldığı düşük faizli krediyle… Bankalar bir dönem o kadar çok kredi verdi ki! Yoldan geçen insanlara bile hiç ihtiyacı yok iken kredi verdi. Yok tatil kredisi, yok bayram, yok ihtiyaç.. Daha onlarca kredi türü.
Hatta çalışanlarına her gün belirli sayıda kredi kullandırma hedefi verildi. Bankacılar işten atılmamak için eşine dostuna 300 liralık kredi kullandırıyordu. Sırf adet tutsun diye. Sonra bankalar uyandı bu kez hacim vermeye başladılar.
İşte o hacim uyanık bankaların zarar etmesine neden oldu.
Konut kredisini 0.89, ihtiyaç kredisini yüzde 1 civarında bol keseden kullandırdı.
Elinde yeterince mevduat yoktu ama olsun yurt dışından borçlandı ve getirip iç piyasada sattı.
Bunları yaparken dolar kuru 3.70 civarındaydı.
Öngörüsüz bazı yöneticiler bugünlerin hesabını yapamadı.
Dolar 7 lirayı gördü, faizler ise yüzde 30’a fırladı.
Son olarak geçen hafta Türkiye’nin en büyük özel bankası yurt dışı borcunu yeni borçla öteledi.
En son geçen yıl mart ayında 1.2 milyar dolar karşılığı 367 gün vadeli iki dilimli sendikasyon kredisi alan bu dev banka, kredinin toplam maliyeti dolar için libor artı yüzde 0.85, Euro için ise libor artı 0.75 olmuştu. Aynı banka bu borcu çevirmek için dolar için libor artı yüzde 2,75 ve Euro için ise libor artı yüzde 2,65 faiz ödemeyi kabul etti. Bu şu sonucu çıkartıyor, son sendikasyon kredisinin maliyeti bir yıl aradan sonra bu banka için yüzde 100’ün biraz üzerinde gerçekleşti. Yani oldukça pahalı bir maliyet olarak yorumlanıyor.
Sonuçta bu vatandaşa yaradı.
Banka bu kez kaybetti. Ancak kaybeden tabii ki sadece banka değil Türkiye oldu. İşi bilmez yöneticilerin yarattığı ağır bir maliyet ortaya çıktı.
Söylenecek fazla bir şey yok. Liyakatsiz yöneticiler her alanda işleri ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar.
Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz.