Cumhuriyetin 95’inci kuruluş yıldönümünde bazı mesajlar var ki sanki Anadolu’nun işgal edildiği yılları değil bugünü anlatıyor. Meselâ Sakarya Valisi İrfan Balkanlıoğlu, şöyle dedi:
“Aziz vatanımızın bütün tersanelerine girildi, orduları dağıtıldı, silahlarına el konuldu ve işgale hazır hale getirildi. Fransızlar, İtalyanlar, İngilizler, Yunanlar ülkemizi boylu boyuna işgale başladı. Amaçları; Türkleri Anadolu coğrafyasından sürüp çıkarmaktı ama hesaplayamadıkları tek şey vardı; Türk milletinin imanı, gücü, birlik ve beraberliği. Büyük Atatürk hepsini organize etti. En sonunda düşmanlar geldikleri gibi gittiler, hezimete uğradılar ve Anadolu coğrafyamız, güzel yurdumuz tam bağımsızlığına ulaştı.”
***
Bugün tersanelere değilse bile Türkiye’nin bütün limanlarına girildi değil mi? Satılmayan liman kaldı mı? Tayyip Erdoğan, İzmir limanı satılamadı diye Danıştay’ı suçluyordu geçenlerde…
Peki ordular ne durumda? Önce yıllar süren bir proje gereği, askerî okullar üzerinden orduya sızma yapıldı. Sonra onlarla aynı menzile gittiklerini söyleyen iktidar, FETÖ’cü denilen kadroları 2014 ve 2015 Yüksek Askerî Şûrası’nda generalliğe yükseltti. Bu arada aynı yapı, ordunun en güzide evlatlarına karşı kumpas kurmuştu. Darbe girişimi böyle hazırlandı. Sonuçta ordunun disiplini bozuldu ve rejimi değiştirmek isteyen özel bir kuruluşun tavsiyeleriyle yönetilir oldu.
Ülkenin bütün ekonomik değerleri kimlere satıldı? Fransızlara, Almanlara, İtalyanlara, İngilizlere, Yunanlara değil mi? Türkiye’nin elinde ne kaldı? Bir tek İş Bankası! Ona da el koymaya çalışıyorlar!
Bu operasyonların hedefi nedir? “Andımız”, yani “Türk’üm doğruyum” andı, “Ne mutlu Türk’üm diyene” yazıları ve “T.C.” kısaltmalarının kaldırılması, “Türk yerine Türkiyeli diyelim” kampanyaları düzenlenmesinin hedefi nedir? Türkiye’yi Türk yurdu olmaktan çıkarmak değil mi?
Bakınız, Aydınlar Ocağı’nın 47’nci Şûra Sonuç bildirisinde ne deniliyor:
“Suriye’nin kuzeydoğusunda ABD-PYD ikilisi tarafından masum insanlar öldürülmekte, köyler boşaltılmakta ve etnik temizlik yapılmaktadır. Mülteciler ileride Türkiye’ye karşı kullanılabilir. Türkiye’nin demografik yapısı değiştirilerek mülteciler içinden PKK benzeri örgütlenmeler doğabilir. Bölge üzerindeki tarihi, toplumsal ve ekonomik sorumluluklarımıza rağmen, izlenen iskân siyaseti neticesinde ileride ciddi problemlerle karşılaşılması muhtemeldir. Kurucu Türk unsuru zayıflatılarak millî kimlik tahribata uğratılmak suretiyle, mültecilere vatandaşlık vererek toplumumuzun temeline dinamit döşenmektedir. Sorun, Suriyeli düşmanlığı veya dostluğu değildir. Türkiye’nin Türk vatanı olarak kalıp kalmamasıdır…”
***
Peki bu durumda milletin fertleri ne yapıyor? Bana gelen haberlere göre mesela Cumhuriyetin temellerinin atıldığı Sivas’ın göbeğinde “hal” denilen alışveriş merkezinde Cumhuriyet bayramı dolayısıyla tek bir Türk bayrağı asılmamıştır! Trabzon-Çömlekçi’de bizzat tanık olduğum bir rezalet var. Minibüs duraklarının başlangıcında iki sokak arasına gerilmiş ama yıllardan beri orada durduğu için simsiyah olmuş bir Türk bayrağı var! Yakışmıyor!
Buna karşılık Konya’nın Bozkır ilçesinde Toros Dağları’nda antrenman yapan, aralarında Türkiye, Avrupa ve Balkan şampiyonu millî sporcuların da bulunduğu 15 bisikletçi, dağın zirvesindeki direkte yıpranmış halde dalgalanan Türk bayrağını, yenisiyle değiştirdi.
Bunlar sembolik davranışlardır ama önemli göstergelerdir.
***
Bartın Valisi Nusret Dirim ise “Bu zorlu coğrafyada var olabilmenin, büyümenin, güçlü ve mutlu olabilmenin temel koşulu birlik ve beraberlik bilincine sahip olmaktır.” diye mesaj verdi.
İstanbul’a veda etmeye hazırlanan Vasip Şahin de “Milletimiz; birlik ve beraberliğine kastedenlerin, geleceğini ve geçmişini karartmaya teşebbüs edenlerin hesaplarını daima hezimete uğratmıştır ve uğratacaktır” dedi.
Öyleyse gerilimden beslenen, “kindar nesil” isteyen ve milleti birbirine düşman eden siyasiler ne yapmak istiyor?
Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz.