RÖPORTAJ: İNCİ DÖNDAŞ
İtalyan Lisesi’nden sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nü bitirdi, bir süre gazeteci olarak çalıştı. Yeniden üniversiteye dönmek ve belli konularda uzmanlaşmak arzusuyla İtalya’ya gitmeye karar verdi. Kendisini Bologna’da buldu. Birgül Göker Perdisa, yaşamaktan büyük keyif aldığı bu Ortaçağ kentini şimdi de romanına fon yaptı. Perdisa, ‘İtalya’da Bir Heves’ isimli romanında Bologna Üniversitesi’nde eğitim gören Türk Heves ile Alman Nel’in kültürlere, dünyaya, dostluğa ve aşka açtığı pencereyi anlatıyor. Kitapla Roma, Floransa, Venedik gibi bilindik turist güzergahı dışında İtalya’nın bu kızıl kentiyle tanışacaksınız. Perdisa ile konuştuk…
Bu romanın bir öyküsü var mı?
Bologna’nın beni alıp kendine götürmesinin bir nedeni olmalıydı. Ben bunu kendisini yazmak olarak algıladım, çünkü elimdeki tek meziyet buydu. Müzisyen olsaydım, belki bir şarkı bestelerdim adına.
Romanda yemek, gezi, politika, sanat her şey var. Bu kadar farklı disiplini neden ve nasıl bir araya getirdiniz?
İlgi alanlarımın çok yönlü olması, aynı şekilde Bologna’nın kent olarak tarihi, mimarisi, kültürü, sanatıyla çok zengin ve köklü bir kent olması bunda etken. Romanın kahramanlarının yirmili yaşlardaki gençler olması da bu disiplinleri bir araya getirmemi çok kolaylaştırdı diyebilirim. Kitap okuyan, konsere giden, müzikle içli dışlı, üniversitede okudukları bölüm nedeniyle uluslararası politikayı da yakından takip eden, meraklı, güleç, hayat dolu gençler.
Betimlemelerin vuruculuğu, karakterlerin çok yönlülüğü ve olayların hızlı gelişmesi kitabın öne çıkan özelliklerinden. Neden her şey bu kadar hızlı?
Çünkü hayatın kendisi çok hızlı. 21’inci yüzyıl bizi çok yönlü olmaya ittiği gibi, çok hızlı bir hayat yaşamaya da zorluyor. İçinde bulunduğumuz dönemin önemli bir özelliği bu. Bunu bir miktar olsa da frenleyebilmek için slow citta, slow food akımlarını ortaya çıkardılar. Ama bu hızın önüne geçilecek gibi değil. Bir ‘dönem romanı’ olan ‘İtalya’da Bir Heves’ kitabında da bu nedenle olaylar hızlı bir gelişme gösteriyor. Bir de tabi yazarın okurun merakını sürekli canlı tutabilme isteği var. Hız ve dil akıcılığı, okurun kitabı elinden kolay bırakamaması, kitaptan ayrı düşse de hemen eline alma isteğini bulması açısından önemli.
Bu romandaki hikaye sizin yaşamınızdan ne kadar esinti taşıyor?
Bologna’daki öğrencilik yıllarımdan kesitler olduğu gibi, kurgu da fazlasıyla yer alıyor kitapta. Tahmin edildiği gibi yüksek değil ama bu öz yaşam esintisi. Adıyla sanıyla tanıdığımız isimler Fazıl Say gibi Heves’in öyküsünde yer bulurken, yalnızca üniversite çevresinde tanınan ünlü hocalar ya da mahalleden tanıdığım okur için hiç önemi olmayan kişiler, İstanbul’dan bildiğim bazı eş dost da yaşarken konuk oldu kitaba. Ufak sürprizler yaptım hem İtalyanlara hem Türklere hatta Almanlara da diyelim.
Kitap okurun beklediği gibi son bulmuyor. Bunun bir nedeni var mı?
Okurdan bana sık gelen bir yakınma bu. ‘Neden kitap burada bitti, Heves nasıl devam etti hayatına?’ diye sık geri bildirim alıyorum. Bunun iki nedeni var aslında. Kitap aslında ‘son’ bulmadı, yeni bir ‘başlangıç’ yaptı. Heves’in hayatındaki gelişmeleri yine aynı merakla bir ikinci kitapta okuyacağız. Şu an öyküsü tamamıyla İtalya’da geçen ve kahramanlarının tamamı İtalyan olan bir roman hazırlığı içindeyim. Bu kitap okura ulaşır ulaşmaz, Heves’in öyküsünü yeniden ele alacağım. Bir diğer neden de aslında hayatın kendisinin sürprizlerle dolu olması. Bir düzende belli bir yönde akan hayatımız her an, buna kader de diyebiliriz tabii, yaşamın getirdiği sürprizlerle altüst olabilir.