Desem ki; hangi kanalda bulsam ikinci kez de olsa, aynı bölümünü başka bir haz ile seyrediyorum. Çünkü farklı farklı kanallarda görüyorum. İyi ki de görüyorum. Keşke onun gibi dizilerimiz çok olsa. Çoğalsa. Bundan 30-40 yıl önce hayat nasıldı, insanlar birbirlerine nasıl davranırlardı, birlik-beraberlik, yardımlaşma duygularımız nasıldı, öğrenme imkanları olsa. O kadar güzel bir senaryo yazılmış ki, hakikaten çok nadir boşluk görüyorum. Onun ötesinde duygular çok iyi işleniyor. Dizide oynayan her karakter rolünün içini dolduruyor… İnsanı duygulandırıyor, sevindiriyor, güldürüyor, düşündürüyor kimi zamanda gözlerinizi bile dolduruyor… Okkalı yapılmış bir dizi bana kalırsa…
Özellikle, Türk aile yapısının ortalama bazı özelliklerini orada çok iyi görüyorsunuz… Geleneksel olan yanını diyelim… Bazı manevi duygulara dair kareler, biraz az görülse de, güzel dizi… Hele de böyle bir zamanda… Ödüllendirilmeli fazlasıyla bu tür yapımlar… Yardımlaşma, dayanışma, bazı örf, adet ve gelenekler baskın.. Aile terbiyesi, küçüklerin ve büyüklerin birbirine karşı davranışları, saygı sevgi iyi işlenmiş… Bana kalırsa şu an, o tür okkalı bir dizi ya bir tane var, ya da hiç yok… Tüm aile fertlerinin oturup utanmadan, sıkılmadan izleyebilecekleri bir dizi…
Dizinin reklamını yapmak için yazmadım tüm bunları… Bayram ile ilgili bir bölümüne denk geldim. Hoşuma gitti, “bizde de bayram geldi” diye düşünerek, başladım yazmaya…
Malum önümüzdeki hafta içi Kurban Bayramı… Bizlere de nasip olacak İnşallah, bir bayramı daha idrak etmek… Aslında çoktan girdi memleket bu havaya… Yazımı yazdığım an itibarıyla, havayollarında ve otogarlarda ulaşım/taşıma vasıtalarında yer kalmamış gibi… Hareketlilikten ve izlediklerimden bunu çıkartıyorum… İstanbul’da ve diğer büyük şehirlerde yola çıkanlar nedeniyle karayollarında trafik kuyrukları şimdiden oluşmuş bile… Dediklerim, daha çok İstanbul için geçerli… Diliyorum ki; tüm memleketim insanı trafik kurallarına riayet ederek yolculuk yapar; gider, gezer, gelir. Sevdiklerine ve evlerine de tekrar kazasız, belasız bir şekilde ulaşır. Böylelikle, hem sevdiklerinin, hem de bizlerin bayram sevinci kursaklarda kalmamış olur. Bayramları tam anlamıyla bayram olur…
Karayolu ile yolculuk yapanlar şanslı… Ben de çok severim, şimdilerde pek yapamasam da. Zevkli oluyor. Dinlene dinlene gitmek, uğranılacak güzel yerlerde mola vererek yolculuk… Tabiatı seyretmek, renk tonları… Memleketin renk tonları aslında… Ruha da faydalı olduğunu düşünürüm bu tür yolculukların… Çünkü içsel yolculukta yaparsınız aynı zamanda, o uzun süren yolculuklarda başka şeyleri de düşünme imkanınız olur…
Hasıla şanslı bu yolculukları yapanlar… Bizlerden şanslı… Çünkü görüyorum ki artık, büyük şehirlerde çocuklar kapınızı çalıp, şeker almaya bile gelmiyorlar! Kimsesizken (İstanbul’da aile fertleri az olanlar ya da yalnız yaşayanlar, yaşlılar, kimsesizler vb.) daha bir kimsesiz hissediyor kendilerini. Büyük şehirlerde, bu halde yaşayanlar için bayramlar daha iç burkucu olsa gerek… Düşünün ki, kapınızı apartman komşularınızın ya da hiç bilmediğiniz çocukların çalarak sizi sevindirmesi duygularından bile mahrumsunuz… Kapının zil sesiyle heyecan duymanız, mutlu olmanız… Yok tüm bunlar… Ve siz bir bayram günü yaşıyorsunuz… Ne hisseder insan? Biliyoruz ki, artık büyük şehirlerdeki 10-15 katlı, 30-40 daireli bir apartmanlarda, çok yakın tanıdığınız bir-iki komşu haricinde kimseler kapınızı çalmıyor! Buralarda bayram olur mu?
Bir iki bayram hatırlıyorum. Mahallemizde yakın komşumuz, aile büyüklerimizin tanıdığı bazı komşularımızın büyük çocukları “ağbi” dediğimiz bazı insanlar gelir, bizi evden alır; elmalı şeker, ya da bir yere ‘Oralet’ ısmarlamaya götürürlerdi. Oralet deyip geçmeyin. O vakitler özel bir içecek bizim şatlarımızda. Çay gibi bir içecek olsa da, soğuk da içiliyor gazoz niyetine. Lakin her vakit olmuyor. Bir de üstüne cebimize harçlık koyarlardı… Gel keyfim gel… Bizler için, o vakitler bayram bu olurdu…
Yine “Seksenler” dizisinde Zeynep çocuk var. Ancak, 3-4 yaşlarında. İşte onun halini görünce o günlerim de aklıma geldi. Annesi getiriyor, pastaneye bırakıyor, gidiyor. Komşu çocuğu ya belki bazen de kendisi çıkıp gelebiliyor. O güven de var. Hem esnaflar da hem mahalleli de. Sonra o pastasını yiyor, parasını bile kendi ödüyor. Pastacı bazen para almıyor, kendi ısmarlıyor tabii. Pastane sahipleriyle sohbet ediyor. Oranın sahibi olan esnaf, onunla kendi çocuğu gibi ilgileniyor, sohbet ediyor. Sonra annesi gelip alıyor veya o çocuğu esnaf evine kadar bıraktırıyor bir şekilde. İşte bu duygular ben de kaldığı için belki bazı şeyleri ben de yaşatmaya çalışıyorum. Ama yaşamasaydım o hazzı, duyguları; ihtimaldir ki ben de belki yapamazdım. Onun içindir ki bazı şeyler yapılmalı. Neslimize bazı adetler, gelenekler yaşatılmalı… Hiç olmadı anlatılmalı. Hatırlatılmalı… Günümüzde kalamadı bu güzel davranışlar, duygular, kalamadı fazlaca maalesef…
Umutsuz muyum, hayır. O günler, bir gün geri gelir mi, gelir… Samimice isteyenler çoğalırsa… O güven, o güzel duygular toplumumuzda tekrar tesis edilirse. Öyle ortamlar, millet olarak hepimizin gözünde; buram buram tüterse… Gelir… Ki, buna dair son yıllarda iyi işaretler görüyoruz. Birlik beraberliğimize dair. Duruşumuza dair… Ardından umuyorum ki; o günler de gelecek… Büyük şehirlerde kalabalıklar içinde yalnız yaşayanlarımızın da bayramlarının boynu bükük kalmayacak!
Anadolu’da bu güzel hasletler var hala, biliyorum… İçeriği daha zengince, hepsi bu kadar da değil. Ben tadımlık bahsettim… Onun için bayramları oralarda idrak edenler daha şanslı. Çifte bayram ederler yani… Güzel bir ‘KURBAN BAYRAMI’ diliyorum. Sağlıcakla kalın…
Sezai ŞENGÖNÜL 19 Ağu 2018
Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik‘te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.
Yeni Birlik Gazetesi’ni Gazete Bayilerinden Temin Edebilirsiniz.