Her sabah yepyeni bir güne gözümüzü açtığımızda, dünyanın kendi ekseni etrafında ne kadar hızlı döndüğüne bir kez daha şahit oluyoruz. Yeni güne gözümüzü açtığımızda yapılacaklar listesi teker teker sıralanıyor gözümüzün önünde. Hızlıca edilen kahvaltılar, sabah işe yetişmek için koşturarak evden çıkmalar, ardından ofiste birikmiş bir yığın işler ve günün perdeleri yavaş yavaş kapanıyor artık. Ne garip kendimiz için, kendi keyfimizi düşünerek hiçbir şey yapmamıştık halbuki henüz..Metropol insanın hayatı aslında o kadar enteresan gelmiyor buradan bakıldığında. Ofisten öğle yemeği için yandaki restorana gidip, iş arkadaşıyla yenilen yemek ve ofiste içilen kahve paylaşımlarımız sosyal medyalarımızda ‘evet sevmediğin bir işte, belki de hoşlanmadığın o iş arkadaşınla geçirdiğin sahte bir günü paylaştın burada!’ diye haykırmaya başlıyor yüzümüze. Kimse bilmese de olur biz biliyoruz. Akşam eve gittiğimizde çöken yorgunluk ve yepyeni bir güne yani maratona hazırlanmak için uyumak, dünyayı ele geçirmiş bu hızın ne kadar gerçek olduğunu belki uykuya son dalış anımızda yine yüzümüze vuruyor!.!
Bugün kendimiz için neler yaptık? Dediğimizde cevabımız ne oluyor? Koca bir hiçse belki de doğru soruları sorma vakti geldi de geçiyor belki? ‘Mutlu muyum?’, ‘Ben bu hayattan ne istiyorum?’ ‘Bunları yaptığımda, çevremdekiler değil ben mutlu oluyor muyum?’. Ben odaklı soruların bencillik olduğunu düşündünüz galiba sizde. Yapmayın bunu kendinize. Doğru sorular aslında tam da ‘ben odaklı’ sorular aslında. ‘Başkaları değil ben ne hissediyorum?’. Elbette hayat şartları, elbette bazı şeyleri bırakıp yenileri için hayal kurmak o kadar kolay değil. Birden olamaz olmayacakta bu değişimler, farkındayız hepimiz.
Para kazanmak için her gün katlanmak zorunda olduğumuz sevmediğimiz işimiz, patronumuz, iş arkadaşlarımız, çevremizdeki diğerleri ve bir yandan da aslında içimizde bize haykıran küçük bir çocuğun susturulmuş sesi: ‘Haydi kalk ve kendi hayatını yaşamaya başla!’ diyor. Duyman gerekene kulaklarını tıkamadığında gerisi çok kolay gelecektir, diyenler yanılmıyor. Adım atmak, başarmanın yarısıysa, küçük adımlar, hayatımızdaki kocaman değişimlerin yarısını hallettiğimizin resmidir diyebiliriz öyleyse. Hayatımıza çekmek istediklerimiz hoop kucağıma geldi olamaz, olmadı da. Küçük bir adım, her gün hedefe odaklanarak bebek adımlarıyla ilerlemek, geriye bakınca yaptıklarınız nelere kadir olmuş görmek büyük keyiflerin ve mutlulukların kapısını açtığında pişman olmayacaksınız.
Bencillik olarak değerlendirmyorum. Aksine insanın her daim yanında olan yine kendisi ve kendisine olan saygısıın seviyesinde başlıyor dış dünyadaki insanların saygısı.