Bir aykırı oyun: ‘Terörist’ seyircisiyle buluşuyor

Bir aykırı oyun: 'Terörist' seyircisiyle buluşuyor

“Terörist” isimli tiyatro oyununun yönetmeni Selçuk Göldere, Kasım ve Aralık ayında izleyiciden ilgi gören oyunla ilgili AA muhabirine açıklama yaptı.

Sanatçının toplumu tanıması gerektiğini ifade eden Göldere, “Ben sanatçının bir derviş olduğuna inanıyorum. Ayakları kanayan ama durmadan çölde aradığı hakikat algısı için savaşan, kendini varoluş karşısında tüketen bir varlık, bir insan.” diye konuştu.

Hazırlık sürecinden sahneye giden süreçte yaşananlara değinen Göldere, metni ilk okuduğunda çok beğendiğini belirterek, “Metnin bu kadar basit bir yapısının olması, edebiyata karşı yine varoluşun dili ile karşı çıkması, benim topraklarımda yazılmış olması beni etkiledi.” ifadelerini kullandı.

Tiyatroyu insanlara ulaşmak için bir araç olarak gördüğünü dile getiren Göldere şöyle devam etti:

“Sanatçı derdi olan insandır. Her kişi ile buluşmak mümkün değil. Diğer türlü aynı mekan ve zamanda yaşıyor olsak bile aynı dertlerimiz olmuyor. Benim dertlerim var, amacım bunları iletmek ve dertleri olan insanlarla buluşmak.”

Göldere, hazırlık sürecinin ve okuma provalarının verimli geçtiğini belirterek, şunları kaydetti:

“Eğer anahtarları kaybetmezseniz, eser sizi referans olarak diğer eserlere götürür. Söylenmemiş bir hikaye yoktur çünkü. İlk olarak Faust adlı eseri gördüm eserde. Takip ettim, Hamlet’e çıktı yolum. Sonunda Karagöz ve Hacivat ile karşılaşacağım aklıma gelmezdi. Bütün sanatçı arkadaşlarımla sahneleyeceğimiz eserin ne anlama geldiği üzerine yüksek seslerle konuştuk.”

“Oyunun yazıldığı ortam ile yaşandığı ortam bir olmak zorunda değil.” diyen Göldere, yazarın tarif ettiği karakterin odasıyla, bir yönetmen olarak tasarladığı oyun-yaşam alanı arasında farklar bulunduğunu anlattı.

Yazarın olağanüstü bir metin ortaya koyduğunu söyleyen Göldere, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Oyun seyirci ile buluşmak değil karşılaşmak kaygısı güdüyor. Bu anlamda seyirciyle doğrudan bir ilişki içinde. Onun için değil ama onu da dahil ederek icra ediliyor. Oyun oyuncuların kendilerine söyledikleri sözlerle başlıyor ama seyircinin gözü önünde yapılıyor. Bu anlamda seyirci bu olup bitene şahit oluyor. Bu olaya katılıyor.”

Göldere, kendisiyle yüzleşmek isteyen ve hakikati arama yolundaki bu süreci merak eden herkesin, oyunun hedef kitlesi içinde bulunduğu sözlerine ekledi.

“ÖZGÜN TİYATRO ESERİ YAZMA KONUSUNDA EKSİKLİĞİMİZ VAR”

Oyunun yazarı İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rıdvan Şentürk, oyunun klasik bir tiyatro anlayışıyla yazılmış herhangi bir öykü anlatma derdine düşmüş bir oyun olmadığını söyledi.

Şentürk, oyunun farklı kurguya sahip olduğunu belirterek, “Bu farklı kurgusunu hem Batıdaki örneklerinden bazı ilhamlar alarak hem de kendi tiyatro geleneğimizden hareket ederek meydana getiriyor. Kendi tiyatro geleneğimiz çok fazla üzerinde durulmamış bir gelenek. Avrupalılar kendi tiyatro gelenekleri üzerinde çok iyi dururlar. Onlardan beslenmeyi çok iyi becerirler ve yeni formlar yeni anlatım yapıları ortaya çıkarırlar. Bizde ise böyle bir geriye doğru uzanabileceğimiz gelenekten beslenebileceğimiz bir tiyatro kültürü yok. Birdenbire Avrupa’dan aktarmaya çalıştığımız ama geleneğimizle bir türlü buluşturamadığımız bir yöneliş var. Bu da ister istemez bizi taklitçiliğe götürüyor. Özgün eser yazmakta zorlanmamıza sebep oluyor. Türkiye’de de özgün tiyatro eseri yazma konusunda bir hayli eksikliğimiz var. Hatta bu konuda kendimizi Avrupa ile karşılaştırdığımızda mahcubuz diyebiliriz.” ifadesini kullandı.

Bunun sebeplerinden en önemlisinin tiyatronun gelenekten beslenmemesi olduğunu dile getiren Şentürk, kendi geleneğini oluşturamayan sanatın bireysel olduğunu ve bireysel oluşla birlikte yok olup gittiğini, sanatın geleneğini oluşturabildiği oranda güçlü ve kalıcı olabileceğini ifade etti.

Oyunu gelenekteki gibi birkaç bölümlü epizodik bir anlatımla yazdığını söyleyen Şentürk, “Bu oyunu yazarken klasik Avrupa’nın trajedi ya da drama anlatım kalıplarına uymaktansa kendi geleneğimizden yola çıkmayı daha uygun gördüm. Oyun, doğrusal ilerlemesi olmayan, başladığı yerde biten dairesel bir gelişim çizgisine sahip.” görüşünü dile getirdi.

Şentürk, oyunun Karagöz Hacivat’taki mukaddime gibi bir ön oyunla başladığını, gerçeklik düzeyleri arasında ilişkiler kurarak yeni formlar üretebilmeyi ve hem gerçekliğin hem de tiyatronun sınırlarıyla oynamayı deneyen, klasik anlatı yapısına uymayan aykırı bir duruşa sahip olduğunu ifade etti.

Şentürk, “Oyunda, hem insanın günümüzde yaşadığı varoluşsal bunalımlara hem de kendi tarihi boyunca krizlerin eşlik ettiği hakikat arayışına göndermeler var. Bu özelliği ile oyun, günümüz kapitalizmine münhasıran yaşanan bir durum olarak okunabileceği gibi, aynı zamanda ve belki de daha çok insanın dünyada bulunuşunun ve hakikat arayışının trajik anlamı çerçevesinde de yorumlanabilir.” şeklinde konuştu.

Oyunda yaşanan varoluşsal bunalımların ‘terör’ olarak adlandırıldığını belirten Şentürk, şöyle devam etti: “Varlığın hakikatine yabancılaşma, aynı zamanda bir varlığın kendi hakikatiyle kurduğu emniyet ve barış ilişkisinin ifsat olması terörize edilmesi anlamına gelir. Bu çerçevede oyun, en çok içinde bulunduğumuz terör çağına uygun düşüyor. Oyun işte bu varoluşsal terörden mustarip insanlara sesleniyor. Fakat öncelikle içinde yaşadığımız çağı bizim kendimizle, zaman, mekan ve nesnelerle ilişkimizin ontolojik emniyetini ortadan kaldıran, tahrip eden bir terörün karakterize ettiği şuurunun uyanması gerekiyor. Oyun bu uyanan şuura, içinde bulunduğu duruma isyan etmeyi ve teröre ölüm pahasına teslim olmamayı öneriyor. İsyan etmek, başkaldırmak gerekiyor. İnsanın en büyük yücelik değeri olan özgürlüğünü tekrar elde edebilmesi, hakikatle kurduğu ilişkiye bağlı. Hakikatin terörize edildiği yerde özgürlük de yok.”

“VAROLUŞSAL BİR BUNALIMI İFADE EDİYOR”

“Terör” kelimesinin oyunda daha geniş bir kavram olarak ele alındığını vurgulayan Şentürk, “Günümüzde terör denilince, silahlı eylemle sonuçlanan tahrip anlaşılıyor. Aslında terör kelimesi, bütün hayatı kuşatabilecek varoluşsal bir bunalımı da ifade edebilir ki oyunda daha çok bu söz konusu. Böyle bir bunalımın ve bunun ifade ettiği terörün yanında bireysel eylemlerle ya da grup eylemleriyle gerçekleştirilen terör hiç mesabesindedir.” dedi.

Asıl önemli olanın, yaşanılan varoluşsal bunalımı ifade eden terör olduğunu belirten Şentürk, “Bir kaç kişinin bir yerde bombalı eylemi ve bundan zarar göreceklerin sayısıyla, artık neredeyse evrenselleşmiş, küreselleşmiş boyutlara varan varoluşsal kriz ve bunalımların etkisi herhalde karşılaştırılamaz.” değerlendirmesinde bulundu.

Şentürk, “Terörist” adlı oyunun gelenekten hareketle yeni, günün algısına hitap edebilecek formlar ve anlatı yapıları üretilebileceğini gösteren bir oyun olması bakımından önemli olduğunu, toplumla iç içe gelişen tiyatro tarihi üzerinden insanın değişim-dönüşüm süreçlerinin okunabileceğini ifade etti.

OYUN HAKKINDA

Devlet Tiyatroları tarafından sahnelenen oyunda Eren Oray, İclal Karaduman, Cebrail Esen ve Sevgi Temel rol alıyor.

Yaklaşık 1 saat 10 dakika süren tek perdelik oyunun dekor ve kostüm tasarımını Gökçe Şener, dramaturjisini Canan Kırımsoy üstleniyor.

Hayatın çeşitli gerçeklikleri arasında gezinirken varoluşa ilişkin temel sorular yönelten, sahnede başlamış ve sahnede biten bir hayatın hikayesini konu alan oyunda, Doğunun ve Batının zaman ve mekan farklarını aşacak fikirlere ulaşmanın imkanları sorgulanıyor.

Kasım ve Aralık ayında izleyiciden ilgi gören oyun 22, 25 ve 27 Ocak’ta Ankara Stüdyo Sahne’de sahnelenmeye devam edecek.

 

Exit mobile version