Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışının 100. yıldönümü münasebeti ile toplantılar, konferanslar, türlü türlü etkinlikler düzenleniyor ve yayınlar yapılıyor…
Ankara Üniversitesi de yıldönümü münasebeti ile yayın faaliyetine katıldı ve Özel Şahingiray’ın hazırladığı, ilk ve tek baskısı da üniversitenin bünyesindeki Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü’nün 1955’te yaptığı çok önemli bir kitabın tıpkıbasımını yayınladı: “Atatürk’ün Nöbet Defteri”nin tıpkıbasımını…
“Nöbet defterleri” nöbetçi yaverlerin Atatürk’ün gün boyunca yaptıklarını, meselâ saat kaçta uyandığını, o gün kimleri kabul ettiğini, nereye gittiğini, akşam programını ve gece kaçta yattığını, yani özel değil resmî hayatını gösteren kayıtlardır. Osmanlı İmparatorluğu zamanında hükümdarların faaliyetlerinin gün gün kaydedildiği “Ruznâme” denen bazı eserlerin mevcudiyeti, bu kayıt tutma âdetinin bizde eski bir devlet geleneği olduğunu gösterir. Gelenek bugün de devam etmekte, cumhurbaşkanlarının resmî günlük hayatı ayrıntılara girilmeden “Falâncayı kabul ettiler, filan yere gittiler, akşam şu saatte istirahate çekildiler” gibi kısa maddeler hâlinde kayıt altına alınmaktadır.
Ankara Üniversitesi’nin tıpkıbasımını yayınladığı bu çok önemli kitap, Atatürk’ün 1931 ile 1938 arasındaki günlük hayatının yaverler tarafından tutulmuş ana hatlarını naklediyor ve eserin hemen girişinde yeralan bir açıklama, defterlerin Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki Atatürk Arşivi’nde değil, Celâl Bayar’ın hususî kütüphanesinde bulunduğunu, bunların 1955’te Bayar’ın izni alınarak kitap haline getirildiğini gösteriyor…
Artık mevcudu kalmayan ve arayanların senelerden buyana bulamadıkları bu eserin şimdi sadece 150 adet basılmış tıpkıbasımını yayınlayan Ankara Üniversitesi’nin Rektörü Prof. Dr. Erhan İbiş tıpkıbasımı bazı gazetecilere de göndermiş olmalı ki, köşe yazılarında Nöbet Defteri’nin Atatürk’ün son günlerindeki faaliyetleri ile alâkalı sayfaların boş bırakılmış olmasından dramatik bir üslûpla bahsedildi…
“Nöbet Defteri” yaverlerin, nöbetçilerin, devlet adamlarının yahut eşin-dostun Atatürk hakkındaki düşüncelerini, hayranlıklarını, şükranlarını, vesairlerini yazdıkları hatıra defteri yahut tâzim notu gibisinden bir kayıt değil, Cumhurbaşkanı’nın günlük faaliyetlerinin maddeler halinde kısa birer raporu, devletin en yüksek makamındaki kişinin faaliyetlerini geleceğe bırakmak maksadıyla tutulmuş hatırlatma notlarıdır. Dolayısı ile son günlerini ağır hasta olarak yatakta ve bazen de ağır bir uyku hâlinde geçiren Atatürk hakkında defterin 1938 Ekim’i ile Kasım’ına ayrılan ama mecburen boş bırakılan yerlerine ne yazılması bekleniyordu, bilemiyorum…
‘LEYLİ’ BİR HAYATIN KAYITLARI
Daha mükemmeli hâlâ yazılmayan ve çok büyük ihtimalle de artık yazılamayacak olan en mükemmel ve en ciddî Atatürk biyografisini, “Tek Adam”ı kaleme alan Şevket Süreyya Aydemir, bu defterler hakkında eserinde gayet gerçekçi bir yorum yapar ve şöyle der:
“Atatürk’ün Nöbet Defteri, Atatürk’ün iş gününü kullanış ve onun günlük hayatını aydınlatma bakımından önemli bir vesikadır. Bu arada hükümete ait iş ve uygulamaları hükümete bırakma cephesini de oldukça aydınlatır.
Bu nöbet raporları evvelâ şunu gösterir ki, Atatürk eğer o gün herhangi resmi bir mecburiyet yoksa, daha ziyade geceler yaşamaktadır. Hemen bütün Atatürk edebiyatına giren sofra hikâyeleri de buradan gelir. Genel olarak öğleden sonraları ve geç uyanmak, biraz çiftlik gezisi, Çankaya’ya, yahut eğer Ankara’da değilse Dolmabahçe Sarayı’na, Florya’ya veya Yalova Köşkü’ne dönüş ve sonra sofra… Sofrada bulunacaklar daima önceden belirtilmiş ve çağırılmışlardır. Son yıllarda bunlar çoğunlukla Dil ve Tarih Cemiyeti yöneticileri olurlardı. Dil ve tarih konuları gecelerini doldururdu. Bazen onu yalnız kendi çevresindeki arkadaşları ile sofrasında başbaşa gösteren nöbet kayıtları da vardır. Nihayet bazı geceler vekillere veya generallere tahsis edilirdi. Akşamın erken saatlerinde başlayan sofra sohbetleri, geceyarısından çok sonralara ve bazen sabaha kadar sürerdi. Çünki, Atatürk’ün Nöbet Defteri, Atatürk’ün uyanış saatlerini nasıl günün geç saatlerinde gösterirse, yatma saati de daima sabaha karşı, hatta sabah saatlerine doğru kayar…”
Nöbet defterleri Şevket Süreyya Bey’in söylediği gibi son senelerinde sabaha karşı, hattâ bazen öğlenden birkaç saat önce uyuyan ve öğleden sonra, kimi günler de akşam çökmek üzere iken uyanan Atatürk’ün artık “leylî” olduğunu, yani geceyi gündüze tercih ettiğini gösteriyor ve aynı zamanda sosyal hayatta, özellikle de dil konusunda yaşanan değişiklikleri de aksettirirken bu değişikliklerin Çankaya’nın resmî yazışmalarına ve hitaplara kadar girdiğini de izah ediyor. Meselâ “Nöbeti …. Bey’e devreylediğimi arzeylerim efendim” cümlesi ile tamamlanan günlük kayıtlar 30 Kasım 1934’ten sonra “Geziği Bay ….’ye avnadığımı sunarım Bayım” diye bitiyor; “avnamak” sözü bir ara “bırakmak”a dönüyor, “nöbet” mânâsında kullanılan “gezik” tuhaflığı da zamanla son bulup cümle “Nöbeti Bay …’a devreylediğimi sunarım bayım” yapılıyor ve ifade 1937’den itibaren eski hâlini alıyor, yaverler yine “Nöbeti …. Bey’e devreylediğimi arzeylerim efendim” diye yazıyorlar.
Böylesine önemli bir eseri ilk baskısının üzerinden 64 sene geçtikten sonra tıpkıbasım olarak yayınlayan Ankara Üniversitesi’nin faaliyeti her türlü övgüye lâyıktır ve sadece 150 adet yapılan bu tıpkıbasımdan sadece üç-beş kişi ciddî şekilde istifade edebilse bile, yayın ilmî bakımdan maksadına ulaşmış sayılır…