Umut Çetinbaş
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Antik Dünyada Cinsellik ve Toplumsal Cinsiyet: Arkeolojik Bulgular

Antik Dünyada Cinsellik ve Toplumsal Cinsiyet: Arkeolojik Bulgular

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Giriş

Cinsiyet ve cinsellik arkeolojisi, arkeoloji alanında cinsiyetin ve cinselliğin merkezi konular olarak ortaya çıktığı bir dönemi yansıtır. Bu yaklaşım, feminist eleştirinin 1980’lerde arkeolojiye yönelik cinsiyet kavramları ve terminolojisinin sorgulanmasına başlamasıyla başladı. Son on yılda ise daha çeşitli cinsiyet arkeolojileri ile devam etti. Bu arkeolojik çalışmalar, cinsiyetin yanı sıra yaş, sınıf, cinsellik ve etnisite gibi diğer sosyal kimlik yönleriyle de kesişmektedir. Aynı zamanda, cinsiyetin biyolojik tanımı da daha eleştirel bir şekilde ele alınmıştır. Bioarkeoloji ve gömü arkeolojisi alanları, antik insan kalıntılarında cinsiyetin daha kesin tanımlanmasına odaklanmıştır. İnsan evrimi çalışmaları ise cinsiyetli davranışların kökenlerinde cinsel seçimin rolünü incelemiştir. Bu araştırmalar, günümüzle ilişkilendirildiğinde politik sonuçları olan konulardır.

Toplumsal Cinsiyet Arkeolojisi: Tarihsel ve Kültürel Bakış Açısı

Antikacılar, 18. yüzyıla kadar cinselliğin maddi yönlerine ilgi gösterdiler, ancak bu ilgi genellikle fetişleştirme, erotik veya pornografik işlev görebilen nesnelere, görüntülere ve alanlara odaklanmakla sınırlıydı. Pompei ve Herculaneum’daki (İtalya) buluntular – mozaikler, freskler, vazolar, heykeller ve bronz eserler – zevk, üreme, güç ve cinsel ilişkilere yönelik kültürel yaklaşımları farklı biçimlerde yansıtıyordu. Ancak, 19. yüzyılda dini ahlakçılığın maddi kültürü sarsması ve bu tür buluntuları şok edici olarak görmesiyle birlikte, cinsel içerikli tasvirler de benzer şok edici tepkiler topladı. Peru’dan (Chimu, Moche ve Recuay kültürleri) gelen cinsel içerikli çömlekler de bu tepkileri topladı. “Erotizm” terimi, daha sonra gizli alanlarda veya sınırlı erişimle konuşulan bir konu haline geldi. Cinsellik etrafındaki sessizlikler, evrenselleştirici bir heteronormativitenin – cinselliği zorunlu üremeye ve heteroseksüel ilişkilerle sınırlayan bir bakış açısının – arkeologların 20. yüzyılın büyük bir kısmında geçmiş kültürlerin yeniden inşasını dolaylı olarak bilgilendirdiği anlamına geliyordu. Bu deterministik, ikili ve yanıltıcı çerçeveye karşı koymak için, feminist teorilerden yararlanan ve uyarlayan arkeologlar, 21. yüzyılın başında daha düşünceli açıklamalar geliştirdiler. Bu konuşmalar, queer teori ile etkileşim ve kesişimselliğe dikkat etme ile zenginleşti. Cinsellik arkeologları, cinselliğin cinsiyet ve toplumsal cinsiyetle ilişkili olduğunu ancak birbirinin yerine geçemeyeceğini vurguluyorlar. Homoseksüellik ve heteroseksüellik arasındaki taksonomik ayrım, 19. yüzyılın sonlarında konsolide edildi. Michel Foucault, Jonathan Katz ve David Halperin gibi yazarlar, mediko-bilimsel alanların bu ayrımları damgayıp, aile ve işgücü, anatomik farklılıklar ve psikolojik yapılar hakkındaki evrensel ve kutsal Gerçekler çerçevesinde ele aldığını belirtmişlerdir. Bu noktada, daha uzak geçmişi inceleyen arkeologlar için, insan doğasının anlaşılmasının tarihsel bir süreci olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Kültür-tarihsel bağlamı dikkate alarak, cinsellik arkeolojileri anatomi ve eylemlerin cinsel kimlikleri belirlemediğini, ancak zamanla kalıplı davranışların bu kimliklere katılaşabileceğini göstermektedir. Üreme kaygıları uzun zamandır araştırılırken, cinsellik arkeolojileri artık emek ve ticaretin yanı sıra arzu ve bekarlığı da ele alıyor. Ayrıca, geçmiş kültürlerde cinsel şiddet ve çağdaş arkeolojik uygulamalar da ilgi alanları arasında yer alıyor. Cinselliğin arkeolojik çalışması, insan olmanın farklı yolları hakkında değerli dersler sunarken, geçmiş kültürlerin daha bütünsel ve bağlamsal bir anlayışını sağlar. Cinsellik arkeolojisi, tarih öncesi ve tarihi dönemlerde cinsel davranışlar, normlar ve semboller hakkında bilgi edinmeye yönelik bir disiplindir. Bu alan, arkeolojik buluntuları analiz ederek, geçmiş toplumların cinsellik ve cinsiyet rollerini anlamaya çalışır.

Venüs Heykelleri:

Paleolitik döneme ait Venüs heykelleri, cinselliğin ve doğurganlığın sembolü olarak kabul edilir. Bu heykeller, genellikle aşırı vurgulanmış cinsel özellikler içerir ve cinsel ritüeller veya doğurganlık inançları hakkında bilgi verebilir. Örneğin, Venüs of Willendorf ve Venüs of Lespugue heykelleri bu kategoriye girer.

Mağara Resimleri:

Bazı mağara resimleri, cinsel temalı sahneler içerebilir. Örneğin, İspanya’daki Altamira Mağarası ve Fransa’daki Lascaux Mağarası gibi yerlerde, cinsel temaları içeren veya cinsellikle ilişkilendirilen figürler bulunmuştur.

Cinsel Objeler ve Aletler:

Erken dönem insanlarının günlük yaşamlarında kullanılan bazı nesneler, cinsel işlevler için tasarlanmış olabilir. Örneğin, Fertility Figurines (Doğurganlık Figürinleri) olarak bilinen taş veya seramik objeler, cinsel semboller olarak kullanılmış olabilir.

Gömü Eşyaları:

Mezarlarda bulunan bazı eşyalar, cinsel semboller içerebilir. Örneğin, Mısır ve Mezopotamya mezarlarında bulunan cinsel temalı objeler, dönemin cinsel ve toplumsal ritüelleri hakkında bilgi sağlar.

1. Eski Çağ’da Fahişelik ve Cinsellik:

Gılgamış Destanı: Bu destanda, cinselliğin toplumsal yapı üzerindeki rolü vurgulanır. Enkidu’nun bir fahişe ile ilişkisi, toplumun ona duyduğu tepkileri ve bu ilişkinin karakter gelişimi üzerindeki etkilerini gösterir.

Sümer Metinleri: Tanrıça İnanna’nın “Göğün Fâhişesi” olarak anılması, Sümer toplumlarındaki cinsellik ve dini ritüellerin nasıl iç içe geçtiğini gösterir. İnanna’nın tapınak fâhişeliği, dini ve toplumsal düzenle ilişkili bir uygulamadır.

Babil Gelenekleri: Her kadının bir defa, Aphrodite tapınağında bir yabancıyla cinsel ilişkiye girmesi gerektiği belirtilir. Bu uygulama, Herodotos’un kaydettiği Babil geleneklerinden biridir ve toplumun cinselliği nasıl dini ve kültürel bir zorunluluk olarak gördüğünü gösterir.

2. Toplumsal Cinsiyet Arkeolojisi:

Tanım ve Yaklaşım: Toplumsal cinsiyet arkeolojisi, geçmiş toplumların sosyal, kültürel, ekonomik ve ideolojik yapılarının zaman içindeki değişimini anlamak için geliştirilmiş bir kuramsal yaklaşımdır. Bu alan, arkeologlara toplumsal cinsiyet rollerini ve ilişkilerini anlamak için çeşitli arkeolojik veriler ve materyal kültür öğeleri sunar.

Araştırma Yöntemleri: Toplumsal cinsiyet arkeolojisi, kazı bulguları, mezar yapıları, sanat eserleri ve diğer arkeolojik materyaller üzerinden toplumsal cinsiyet rollerini ve ilişkilerini inceler. Bu veriler, toplumun cinsiyet anlayışını ve cinselliği nasıl organize ettiğini ortaya koyar.

3. Örnekler ve Bulgular:

Antik Yunan: Aphrodite tapınaklarında görevli olan hieroduli, kutsal köleler olarak bilinir. Bu figürler, dini ritüeller ve toplumsal yapıdaki yerleriyle ilgili önemli bilgiler sunar.

Lydia Kralı Alyattes: Alyattes’in tümülüsünün inşasında fâhişelerin önemli bir rol oynadığı belirtilir. Bu durum, cinselliğin ve fahişeliğin antik toplumlardaki sosyal ve ekonomik yapı üzerindeki etkilerini yansıtır.

Arkeolojik Veriler: Çeşitli arkeolojik buluntular, toplumların cinsiyet rollerini ve sosyal yapılarını anlamak için kritik bilgiler sunar. Mezarlardaki cinsiyet ayrımları, sanat eserlerinde cinsellik temaları ve tapınak ritüelleri, toplumsal cinsiyet anlayışlarını ve ilişkilerini yansıtır.

Antik Dünyada Cinsellik ve Toplumsal Cinsiyet: Arkeolojik Bulgular
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!