Geçen haftaki yazımızda “Başta namaz sûreleri/âyetleri ve duâları olmak üzere ibadet maksadıyla okunan bütün dînî metinlerin tercümeleri mutlaka öğrenilmelidir” demiştik. İsterseniz bu konuyu namaz bağlamında biraz açalım…
Okuduğunu anlamadan, ne dediğini bilmeden birtakım mekanik hareketler yaparak kişi gerçek anlamda namaz kılmış olmaz. Şairin ifadesiyle “Böyle namazı kurgulu robotlar da kılar.”
C. Allah “Namaz insanı hayâsızlık (çirkin işler) ve kötülükten alıkoyar” buyurur. (Ankebût Sûresi, Âyet: 45) Biz biliyoruz ki ülkemizde, kâhir ekseriyet namaz kılıyor. Peki, bu kötülükler niye? Diğer bir ifade ile kıldığı namaz Müslümanı niye günah işlemekten menetmiyor?
Bana sorarsanız Müslümanlar namazı -eski bir tabirle- “İki yatış bir kıntış bakış” olarak görüyorlar. Böyle bir anlayışla kılınan namaz insanı kötülüklerden nasıl alıkoyacak?
Ne dediğini bilmeden, Allah’ın huzuruna çıktığından bîhaber, belli zamanlarda belli hareketlerin tekrarlanması namazı şekilden ibaret bir alışkanlığa dönüştürür ki alışkanlıklar ibadet değil, âdettir.
O halde yapılması gereken ilk iş, namazda okuduklarımızı anlamanın ve sen O’nu (Allah) görmüyorsan da O’nun seni gördüğü şuuruyla Allah’ın huzuruna varabilmenin yollarını aramak olmalıdır.
“Herkes Arapça mı öğrensin” diyeceksiniz. Hayır, herkes Arapça öğrenmeyecek. Sadece namazda okuduğu âyetlerin, duâların anlamlarını Kur’ân meallerinden, duâ kitaplarından öğrenecek, o kadar.
Bu konuda İmam-ı Âzam biraz daha realist davranarak Kur’ân’ın lafzının değil, nânâsının esas olduğunu, dolayısıyla Kur’ân’ın tercümesiyle de namaz kılınabileceğini söyler. İmam-ı Âzam’ın bu görüşünü Balıkesirli Devletoğlu Yusuf, Sultan II. Murat (ö. 1451) adına yaptığı Vikâye Tercümesi‘nin girişinde şöyle dile getirir:
Bû-Hanîfe kim odur sâhib-usûl//Mânâdır Kur’ân dedi bu kavle ol//Farsça Kur’ânı câiz gördü pes//Kim namazda okusan kılsan heves//Eyle olsa her ne dilce olsa ger//Lafız âlet, nânâ olur mûteber.” (bk. Konya Mevlânâ Müzesi İhtisas Ktp. Nu: 1358, v. 2a)
İmâm-ı Âzam’ın bu görüşü elbette doğrudur. Lakin uygulanabilir değildir. Nitekim uygulanmamıştır. Bu yüzden biz diyoruz ki namaz kılarken âyetlerin -ve tabii diğer metinlerin- orijinalini okuyalım fakat anlamını da muhakkak öğrenerek ne dediğimizi bilelim, üzerinde düşünelim.
“Âlemin akıllısı sen misin” diyeceğinizi biliyorum. Lakin mesele önemli, polemiğe kurban edilecek cinsten değil. Kimin ne dediğinden çok, söylenenin doğru mu, yanlış mı olduğuna bakmak gerekir.
Söz gelimi, namazında “Mutaffifîn” sûresinin ilk âyetlerini ve “Nisâ” sûresinin 58. âyetini okuyan bir kişi:
“Ölçü ve tartıda doğru davranmayanların vay haline! Onlar ki insanlardan ölçüp alırken noksansız alırlar. Kendileri onlara ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik ölçüp tartarlar. Sahi bunlar kıyamet gününde diriltileceklerini sanmıyorlar mı?”
***
“Şüphesiz Allah, emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah her şeyi işiten ve görendir.” dediğini bilse/anlasa, emin olun ölçüde-tartıda ve liyakat-ehliyet-adalet konusunda daha hassas davranacaktır.
Kısacası; namaz dinin direğidir. Çünkü insanları kötülük yapmaktan alıkoyar. Kıldığımız namaz bu fonksiyonunu yitirmişse -ki öyle görünüyor- bu durum, genellikle okuduğumuzu anlamadan, sadece şeklen namaz kılıyor olmamızdan kaynaklanmaktadır. Din eğitimimizi namazda okuduğunu anlayan ve şuurlu olarak namaz kılan bireyler yetiştirecek şekilde yeniden düzenlemek zorundayız. Aksi halde korkarım böyle gelmiş böyle gidecektir.
***
ACZİMİN GİRYESİ:
Anlayarak, şuurla kılınan namaz ibâdet olur,
“İki yatış bir kıntış bakış”sa sadece âdet olur.
(Li-müellifihî)
Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz.