“Babam başörtüsüne karşı değildi” diyen Ali Nesin, “Tam tersiydi durum; hatta,“Başörtüsü okullarda tabii ki serbest olsun” diye konuştuğu bir videosu vardı.”ifadelerini kullandı.
Ali Nesin’in Habertürk gazetesinden Kübra Par‘a verdiği söyleşi şöyle:
Ali Bey siz Türkiye’de sözleri en çok tartışılan en çok eleştirilen isimlerden birisiniz. Bu ülke kendi aydınlarını boğuyor mu?
Türkiye’de farklı bir görüş beyan edilmez, Türkiye’de vatan haini olunur, alçak olunur, dönek olunur, aymaz olunur… Çoğulculuk, çeşitlilik, farklılık hoşumuza gitmez. Bu sadece halka özgü değil, “aydın” dediklerimizde de böyle. Farklı görüşleri aşağılayan kişi aydın olamaz her şeyden önce. Okumuş, yazmış olabilir, ama aydın olamaz. Aydın ne demek diye yıllardan beri sorar dururuz. İşte aydın olmanın olası koşullardan biri: Karşı fikre fikirle karşı çıkacak, hakaretle, aşağılamayla, küçümsemeyle, alayla değil. Çocukluğum vatan haini sözleriyle geçti. Yaşlılığım da pek farklı geçmiyor. Bu röportajı yapmak istemedim, biliyorsun. Çünkü her ağzımı açtığımda lince uğruyorum, vakfa bağışlar kesiliyor.
BUGÜN OLSA YİNE YETMEZ AMA EVET DERİM
Sizin için vatan haini dediklerine şahit olmadım açıkçası ama “Yetmez ama Evet’çi bir liberal” olarak tanımlayıp eleştiriyorlar. Öyle misiniz?
Tabii ki “Yetmez ama evet” diyecektim. Ben doğrusunu yaptığıma inanıyorum. Bugün olsa bugün de aynısını derim. İnsan haklarını ayaklar altına alan saçma sapan bir sistem vardı… Ülkeyi bir iç savaşa sürükleyecek kadar saçma… 28 Şubat, 367 saçmalığı, “cumhurun başı türbanlı olamaz” aşağılaması, siz sayın… Yetmez ama evet diyerek belki de ülkeyi bir iç savaştan kurtardım! Sistem değişmeliydi.
Zaten AKP’yi başımıza o sistem getirdi. yüzde 10-15 oy alan Refah ve Selamet benzeri partilerden buraya nasıl geldik? Kendi halkını aşağılayan o sistem sayesinde. Yükselişleri ve iktidarı ele geçirmeleri kaçınılmazdı. Bunu ben gördüm ama onlar görmediler. Başörtülüleri okullara almadılar. E peki, sen kimden oy isteyeceksin? Onlardan değil mi? O zaman oy isteyeceğin kitleye hangi akla hizmet hakaret edersin? Buna karşı çıktım diye bana demedikleri ve yapmadıkları kalmadı. Bakın, AKP 15 yıldır iktidarda. Dünyanın herhangi bir yerinde bunun bir benzeri olduğunu sanmıyorum. Yarım yamalak da olsa bir demokrasisi olan bir ülkede bir parti 15 yıl boyunca iktidarda kalabilir mi? İktidar yıpranması diye bir şey vardır. En azından biri çıkar, “Ben bu yapılanlardan daha iyisini yapacağım” der ve iktidara gelir. Olmuyor. AKP 15 yıl boyunca her seçimi kazandı, üstelik oylarını artırarak kazandı. Çok iyi bir hükümet olduklarından mı? Hiç sanmıyorum. İşsizlik yüzde 20’lere dayanmış durumda. Enflasyon yüzde 10’u aştı. Savaş, huzursuzluk, terör, adaletsizlik, yolsuzluk iddiaları… Bütün bunlara rağmen bir iktidar partisi nasıl 15 yıl boyunca seçim kaybetmez? Ben söyleyeyim size: Çünkü bu halk eski rejimden öcü gibi korkuyor. “Onlar gelmesin de kim gelirse gelsin” diyor. Bu çok bariz değil mi? Şimdi her seçimi kaybedenler ve AKP’nin başa gelmesinin müsebbibi olanlar, ‘Yetmez ama Evet’çileri suçluyorlar!
EMRE KONGAR HALKI ZORLA AYDINLATACAĞINA İNANIYOR
Cumhuriyet döneminde yapılan hataları her fırsatta eleştiriyorsunuz. Peki, dünyayı bilen bir bilim insanı olarak kendinizi bu Cumhuriyet’e borçlu mu hissediyorsunuz yoksa Cumhuriyet’ten alacaklı mı?
Cumhuriyet bir devrimdir. Devrim sonrası birçok haksızlık yaşanabilir. Bu, kabul edilebilir bir olgudur. Toplumsal değişimler acısız olmaz çünkü. Ama bu 5 yıl, sürer, 10 yıl sürer, bilemedin 20-25 yıl sürer. Daha fazlası karşıdevrim olarak kabul edilir artık! Çünkü haksızlıkların çoğalması ve tekrarlanması artık devrimin amacına hizmet etmez, sadece devrimin kendisini korumaya yöneliktir. Türkiye’de olan da bu aslında.
Cumhuriyet kuşağına ve değerlerine biraz haksızlık etmiyor musunuz?
Cumhuriyet kuşağı başka, Cumhuriyet rejimi başka. Babam da Cumhuriyet kuşağıydı örneğin. Cumhuriyet için canını dişine takan biriydi. Peki, bu Cumhuriyet rejimleri babama nasıl davrandı? Büyük kapitalistler dışında, bu iktidarlar hangi kesime iyi davrandı? Solcular, aleviler, Kürtler, İslamcılar, milliyetçiler, her kesim çekmedi mi bunlardan?
Geçen hafta Emre Kongar ile bir röportaj yaptık. Size taban tabana zıt bir cevap verdi. Çok partili hayata geçmek için 1946 erkendi’ dedi. Ona göre “Aynı, tek partili düzende, tarihin akışına uygun olan bir biçimde endüstrileşme ve kentleşme atılımı devam etmeliydi”. Ne dersiniz buna?
Kendi görüşüdür. Keşke hayat bir satranç maçı olsaydı da, hamleleri geri alıp Emre Kongar’ın senaryosunu yaşasaydık. Benim görüşüme göre, o senaryoda Türkiye’de bir şeriat düzeni olurdu! Ucuz kurtulduk!
Bir dakika, anlamadım. Şeriat düzeni mi? Hamleleri geri almaktan kastınız nedir?
Bu çıkarım, Emre Kongar’ın düşünce yapısının doğal sonucu. En azından tutarlı… Cahil halka güvenmiyor, doğruyu elinde tuttuğuna ve halkı zorla aydınlatacağına inanıyor. Yukarıdan, tepeden bir bakış. Söyledikleri yanlış demiyorum, belki de doğrudur ama ben hiç onun gibi düşünmüyorum. Çok partili hayata daha geç geçseydik bugünün çok daha karanlık olacağı düşüncesindeyim. Ne yazık ki İsmet İnönü’nün dediği gibi tarih bir satranç oyunu değil, satrançta olduğu gibi hamleleri geri alıp bir başka strateji izleyemiyoruz.
Aslında Emre Kongar’ın bu düşüncesi, beni laik-solcu-ulusalcılardan ayıran temel görüş. Yoksa onlarla aramda yaşam biçimi, hayata bakış, tercih ettiğimiz gelecek açısından herhangi bir fark olduğunu sanmıyorum. Onların da benim de gelecek hayallerimiz herhalde aynıdır. Ama yöntemlerimiz farklı. Çok yanlış bir yöntem izlediklerini, hatta izledikleri yöntemle tam tersi istikamete doğru yol aldıklarını düşünüyorum. Zaten geçmişimiz de yanıldıklarını kanıtlıyor sanki. Şunu söylersem dediklerim daha iyi anlaşılır sanki: Emre Kongar’la aynı partide olmak istemem, ama bir ıssız adada ya da bir hücrede illa biriyle kalmak zorundaysam, bu kişinin Emre Kongar olmasına sevinirim!
İSLAMİ KESİM KÜLTÜR HAYATINDA BAYAĞI ETKİN
Cumhurbaşkanı geçen hafta “Siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz iktidarız. Ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var” dedi. O da kendi aydınlarını yetiştirememekten şikâyet etti bir bakıma. Bu sözlerine ne dersiniz?
Dediği doğru mu pek emin değilim doğrusu, ama doğruysa lütfen bu konuda devlet bir adım atmasın. Türk milleti onları oraya ekonomiyi, yasamayı filan düzeltsinler diye getirdi, sosyal ve kültürel anlamda iktidar olsunlar diye değil. Devletin sosyal ve kültürel dünyayı yönlendirmeye ya da biçimlendirmeye çalışması çok tehlikelidir, doğru değildir. Ama bunun da ötesinde İslami kesimin kültür hayatında bayağı etkin olduğunu düşünüyorum. Dergileri, televizyonları, gazeteleri, sanatçıları, yazarları, şairleri var. Daha ne!
LEVENT GÜLTEKİN ADAY OLMALI
Bu günlerde “Yüzde 49’un adayı kim olmalı” tartışması var. Sizce ortak bir aday mı gösterilmeli yoksa partiler kendi adaylarını mı çıkarmalı?
Muhalefetin başka bir çaresi yok. Ortak aday çıkarmak zorundalar.
Ama daha önce Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesini eleştiren isimlerden biriydiniz.
O zaman öyle bir gereksinim yoktu. Şimdi var. Ben Levent Gültekin aday olmalı diyorum. İnsan haklarından yana ve başkanlık sistemine karşı. Levent Gültekin gelirse bu sistemi kaldırır. Kullandığı tek propaganda cümlesi, “Başkanlık sistemini lağvedeceğim” olmalı.
Siyasi tecrübesinin olmaması dezavantaj değil mi?
Daha iyi. Siyasi tecrübeleri olanların neler yaptığını görüyoruz. Ne kadar tecrübesiz o kadar iyi.