ACABA KANDİL SURİYE KUZEYİNE Mİ TAŞINIYOR YOKSA ‘ROJAVA’ ADINDA AYRI BİR GÜÇ MERKEZİ Mİ DOĞU

YIMG_D04789-0727F4-3F27C7-10E8BE-EE22E3-1CC792-3

Acaba Kandil Suriye kuzeyine mi taşınıyor yoksa ‘Rojava’ adında ayrı bir güç merkezi mi doğuyor?

 

Şu an pek çoğumuzun otomatik olarak Kandil’in emir komutasında olduğunu düşündüğü Halk Koruma Birlikleri (Yekineyen Parastine Gel-YPG) ABD Özel Kuvvetleri koordinesinde ve yakın hava desteğinde Munbiç’i kuşatmış durumdalar. Munbiç’ten sonra istikametlerinin Rakka’ya doğru ilerleyecekler. Toprak kazanımları açısından değerlendirildiğinde 2015 yılında Suriye’nin en çok kazananı YPG. YPG Suriye’deki büyümesini 2016 yılında da sürdürdü ve Suriye’de IŞID’a karşı mücadelede ABD ve Avrupa’nın sahadaki en güvenilir partneri haline geldi.

Ankara’nın PKK ile bağlantısı nedeniyle bir terör örgütü olarak tanımladığı YPG’nin özellikle son bir senedeki kazanımları ve giderek artan uluslararası görünürlüğü ile IŞID’la mücadele nedeniyle kazandığı meşruiyet Türkiye’de kaygı ile izleniyor. Türkiye medyasında sık sık ‘Suriye kuzeyinin yeni Kandil olduğuna’ ve ‘Kandil’in Suriye Kuzeyine taşındığına’  dair haber ve yorumlara rastlanıyor.  Ama acaba gerçekten de Türkiye medyasında sıkça iddia edildiği gibi Kandil Suriye kuzeyine mi taşınıyor? Bu yazı Kandil’in Suriye kuzeyine taşınmadığı ama Rojava’da bir dereceye kadar PKK’nin stratejik yönetim merkezi olan Kandil’den bağımsız yeni bir güç merkezinin doğmakta olduğu iddiasında.  Rojava’nın başarı hikayesinin onu bölgesel Kürt mücadelesinin lokomatifi haline getirdiğini  ve Rojava ilhamının küresel düzeyde bir etno-Kürt mobilizasyona neden olduğunu görmek gerekiyor. Rojava’da giderek belirginleşen bu yeni güç merkezinin onu Kandil’den farklılaştıran karakteristiklerini şu şekilde sıralamak mümkün.

Rojava’da  Kandil’in aksine Alevi-Nusayri yapılar ağır basıyor.

Kandil ile Rojava arasındaki ilk temel fark mezhepsel. Genelde Kandil’de Sünni mezhebin Hanafi ve Şafi ekollerinin ön plana çıkarken  Kandil’in aksine Rojava’da Şii mezhebinin Türk Aleviliği ve Arap Aleviliği (Nusayrilik)  ekolleri ağır basıyor. Kandil’in orta-üst düzey karar alıcılarının yaklaşık 1/3’ü Alevi ve Nusayri iken bu oran Rojava’da %60-70’lere kadar çıkıyor. Özellikle YPG içinde tam bir Alevi-Nusayri hakimiyeti var. Örneğin Rojava’nın doğu bölümünün askeri operasyonları yöneten Fehman Huseyin (Bahoz Erdal) ile batı bölümünden sorumlu Nurettin Halef Al Muhammed (Sofi Nurettin) Sünni-Şafi ekolden ziyade Nusayri ekole yakın. Yine Türkiye’den bir Alevi olan Ali Haydar Kaytan’ın da Rojava’da ağırlığı olduğu ve PYD lideri Salih Müslim’in Ankara ziyaretlerini çok eleştirdiği de bilinen bir gerçek. Rojava’da giderek kendini hissettiren Alevi-Nusayri bloğa karşı PKK içinde Sünni kimlikleri ile öne çıkan Murat Karayılan ve Cemil Bayık’ın ne tepki vereceği  önümüzdeki dönemde önem kazanacak.

Rojava  Kandil’e kıyasla Rusya’ya daha fazla angaje

Rojava’da sahada savaşan YPG güçlerinin  günün sonunda ABD’yi mi yoka Rusya’yı mı uzun dönemde stratejik partner olarak gördüğü sorusu aslında doğrudan Rojava’nın geleceği ile de ilgili. Ancak sahadaki gerçekliğe bakıldığında ABD Suriye Demokratik Güçleri (Syrian Democratic Forces- SDF) ismi ile YPG güçleri ile başta Sünni Araplar, Arap Hristiyanlar olmak üzere diğer dini, mezhepsel ve etnik grupları da YPG ile işbirliğine zorluyor. Rusya ise YPG’yi sahada daha rahat ve yalnızca Kürt kimliği ile boy göstermesine izin veriyor. Bu da ister istemez YPG’yi Rusya’ya daha fazla yakınlaştırıyor.

Rojava Türkiye ile müzakerelere tekrar dönüşü ‘Davaya İhanet’ olarak görüyor

Bölgesel Kürt stratejik düşüncesinde artık Kürtlerin statü ve hak talepleri için birbirine rakip iki yaklaşımın belirginleştiği görülüyor. Bunlardan ilki Kürt sorununun demokratik çözümü için, acilen müzakere temelinde, Ankara’nın  Abdullah Öcalan ve Kandil ile çözüm sürecine ve görüşmelere bırakıldığı yerden yeniden başlaması. Diğer seçenek ise Kürtlerin Rojava devrimini devreye sokması ve Bakur olarak adlandırılan Türkiye’nin Güneydoğusunun ikinci Rojava’ya dönüşme ihtimali. Bu açıdan Rojava’nın dayattığı gerçekliğin (devrim hikayesinin) artık giderek müzakereler ve demokratik süreçlerle sonuç alma konusundaki iradeyi zayıflattığı görülüyor. Kısaca Rojava’nın başarı hikayesi Kürtler için Ankara ile yeni bir müzakere sürecine başlama konusundaki inancı ve iradeyi zayıflatıyor.

Rojava’da sivil-asker ilişkileri sorunu var

PKK’nın geleneksel mücadele anlayışında silahlı kanadı olan Halk Savunma Güçleri (Hezen Parastine Gel-HPG) içinde siyasi figürlerin de olduğu bir Konsey tarafından yönetilirken Suriye’deki YPG güçleri tamamen askeri bir örgüt havası çiziyor. Rojava’da siyasi kanadı temsil eden PYD ile askeri kanadı temsil eden YPG arasında bir sivil asker ilişkileri sorunu olduğu sahada net olarak görülüyor. Acaba YPG ileride PYD’nin sivil kontrolüne tabi olur mu yoksa kendi kimliğini PYD’ye dayatmaya devam mı eder? Aslında Rojava’daki Kürt sivil asker ilişkileri konusundaki bu problematik aynı zamanda Rojava’nın geleceğini de önemli ölçüde etkileyecek. Diyarbakır’da yapılan bir mülakatta bir YPG sempatizanının ‘Siz PYD’li misiniz?’ sorusuna ‘Sen bana küfür mü ediyorsun?’ şeklinde sert çıkışı sivil-asker ilişkilerinde var olan gerginliği göstermesi açısından manidar bir örnek. Sonuç olarak Rojava’nın giderek artan görünürlüğü ve Kürt hareketi içinde bir ilham kaynağı haline gelmesi PKK içinde iki farklı yaklaşım doğmasına neden oluyor.  ‘Entegrasyoncu kuğular’ ile ‘devrimci şahinler’ olarak adlandırılabilecek bu iki ekolünün stratejik vizyonunda temel farklılıklar bulunuyor. Entegrasyoncu kuğular Ankara ile çözüm sürecine tekrar dönmeye prensipte hazır. Ayrıca entegrasyoncu kuğular yeni başlayacak görüşmelerde Rojava’yı bir gündem maddesi olarak Ankara ile müzakere etmeye de açık. Tam tersine devrimci şahinler ise prensipte yeni başlayacak olası bir çözüm sürecinin Rojava devriminin hızını keseceğini düşünüyor. Yine devrimci şahinlere göre Rojava’nın Ankara ile görüşmelerde pazarlık konusu yapılması davaya bir ihanet. Devrimci şahinlere göre artık Kürd’ün küresel bir markası haline gelerek kendi gerçekliğini dayatan Rojava Ankara ile Kandil arasında bir pazarlık meselesi olmaktan çoktan çıkmış durumda. Bu nedenle devrimci şahinler arasında ‘Rojava’yı Ankara ile görüşmelerde meze yapmak isteyen her türlü Entegrasyoncu aslında davaya da ihanet etmiş demektir’ görüşü ağır basıyor.

Peki Kandil’den Rojava’ya doğru olan bu güç kayması ve Rojava’nın Kandil’in aleyhine bölgesel Kürt mücadelesi için bir cazibe merkezi haline gelmesi bir gün PKK içinde entegrasyoncu kuğular ile devrimci şahinler arasında bir güç çatışmasına hatta bir bölünmeye neden olabilir mi? Bu soruya cevap vermek için  henüz erken ancak bu soru aşağıdaki gelişmelerle de doğrudan alakalı:

1. Ankara ile PKK arasında bir Çözüm Süreci 2.0 yaşanırsa bu müzakere sürecindeki Ankara’nın Rojava konusundaki tutumu ve Rojava’nın entegrasyoncu kuğular tarafından Ankara ile pazarlıklarda bir gündem maddesi haline getirilmesine devrimci şahinlerin vereceği tepki,

2. Şu an Rojava’daki Kürt hareketi içinde yaşandığı gözlenen sivil-asker ilişkileri sorununun neye evrileceği ve YPG’nin PYD ‘nin kararları ile demokratik ve sivil kontrole ne kadar saygı göstereceği,

3. Günün sonunda Rojava’nın stratejik partner olarak ABD-Avrupa’yı mı yoksa Rusya-İran’ı mı gördüğü.

4. Ankara’nın Rojova konusundaki tavrında bir yumuşama olup olmayacağı.

5. Ankara’nın PYD’ye karşı Esad rejimi ile bir ortaklık arayışına yönelip yönelmeyeceği.

İşte yukarıdaki parametreler ışığında Kandil’den Rojava’ya doğru yaşanmakta olan güç transferinin doğası, karakteristikleri ve evrimi hakkında çok daha sağlıklı analizler yapılabilir. Ama sonuç olarak tekrar vurgulamak gerekirse şu an yaşanan Türkiye’de sıklıkla iddia edildiğinin aksine Kandil Rojava’ya taşınmıyor. Bence Rojava’da yeni bir güç merkezi doğuyor. Bu yeni güç merkezinin neye evrileceğini henüz tahmin etmek güç. Ama bu evrimin etkilerini belki Suriye’den bile daha çabuk hissedecek tek bir ülke var: Türkiye.  Tüm yukarıdaki bilgiler ışığında yazımızı provokatif üç soru ile bitirelim. Lütfen bu üç sorunun cevabı hakkında bir 3-4 dakika düşünün:

1. PKK acaba niçin aynı anda Rojava’da silahlı, Türkiye’de silahsız ve siyasi bir mücadele kıvamını tutturamadı? Bu Kürt siyaseti içinde bir sivil-asker ilişkileri sorununa işaret eder mi?

2. PKK, Rojava pratiğinin gençlere dayattığı ‘etnik ve siyasal uyanmış Kürt’ tipinin PKK’nın geleneksel Kürt tipinden daha cezbedici hale geldiğinin farkında mı?

3. Sizce PKK içinde yaşanabilecek bir Kandil-Rojava bölünmesi günün sonunda Türkiye’nin lehine mi olur aleyhine mi?

Metin GÜRCAN 20 Haz 2016

Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik‘te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.

Yeni Birlik Gazetesi’ni Gazete Bayilerinden Temin Edebilirsiniz.

Exit mobile version