ABD Orta Doğu’da birbiri ardına krizler yaratarak bölgeyi karıştırmaya devam ediyor. Irak, Suriye, İran derken şimdi de Filistin’de çatışmaların fitilini ateşledi. Diğerlerini saymıyorum. Bunlar fazlasıyla ortalığı karıştırmaya yetiyor. Son iki hadisenin etkilerinin oldukça derin olacağı anlaşılıyor.
ABD nükleer anlaşmadan tek taraflı çekildi
Başkan Trump’ın, seçilmeden önceki vaatlerinden biri de, İran’la olan nükleer anlaşmadan çekilmekti. Seçildikten sonra da bunu sıkça tekrarladı ve sonunda çekildiğini açıkladı.
Çekilme gerekçeleri; bu anlaşmanın ABD’nin yaptığı en kötü anlaşma olması, eksik ve zayıf görülmesi, İran’ın uranyum zenginleştirme teknolojisini ve balistik füze kapasitesini geliştirmesini engellememesi, üstelik yaptırımlar kalktıkça elinin rahatlamasından dolayı bölgede daha fazla etkinlik sağlaması, teröre destek vermesi ve çevresini tehdit etmesi olarak açıklanmıştır.
Anlaşmaya dahil diğer ülkeler, anlaşmaya sadık kalacaklarını açıklasalar da, bu çekilmenin sorunlar yaratacağı beklenmektedir. ABD’nin, İran’la ekonomik ilişki kuran ve devam ettiren ülkelere yaptırım uygulanacağını da ilan etmesi, İran’a dönük içeriden ve dışarıdan bir kuşatma düşündüğüne ve onu tecrit etmeye çalıştığına işarettir. Bu kararın alınmasında, İsrail’in büyük etkisinin olduğu da dikkate alınmalıdır.
Türkiye’deki yönetim, İran’a uygulanacak ekonomik ambargoyu, Türk ekonomisi için bir fırsat olduğunu söylese de, Zarrab olayı dikkate alındığında bunun bir fırsat değil, aksine ekonomik ve siyasi zarara sebep olacağını düşünmelidir.
ABD’nin anlaşmadan çekilme nedeni İran’ın nükleer kapasitesi olarak görünse de, asıl sebebin, İran’ı bölgede tehdit olarak kabul etmesi, onu etkisizleştirmek istemesi ve “Molla rejimi”ni yıkmayı planlaması olduğu anlaşılmaktadır. Rejim değişikliği, İsrail ve S.Arabistan’ın da hedefi olduğundan, en büyük destek de onlardan gelmektedir.
İran’ın Suriye üzerinden Golan Tepelerine attığı birkaç füzeyi bahane kabul eden İsrail’in, Suriye’deki İran hedeflerini vurması gerginliği daha da arttırmıştır. ABD bu konuda İsrail’i haklı görerek desteklemiştir. İsrail’e desteğini açıklayan bir başka ülke de Bahreyn olmuştur. ABD’nin ekonomik yaptırım kararına BAE’nin de katılması, bölgede yeni ittifakların bir işareti olarak görülebilir.
ABD İsrail’deki Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdı
Trump’ın seçim öncesi dile getirdiği vaatlerinden bir diğeri de İsrail’deki ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımasıydı. Nitekim dört ay kadar önce bunu yapacağını açıklamış ve bu hafta da gerçekleştirmiştir.
Doğal olarak bu durum Filistin halkını ayağa kaldırmış ve güçlü protestolarına sebep olmuştur. Ancak İsrail’in bu protesto gösterilerine karşı gösterdiği tepki tamamen insanlık dışı olup, bir noktada soykırıma yöneliktir. Başta BM olmak üzere dünya, bu konuda etkisiz kalmıştır. Gösterilen tepki yok denecek kadar azdır. Üstelik bu kararı haklı görenler ve ABD gibi hareket edenler de olmuştur.
İslam İşbirliği Teşkilatı, dönem başkanı Türkiye’nin çağrısıyla toplanmıştır. Türkiye kadar bu konuda çaba ve tepki gösteren başka bir ülke yoktur. Arap ülkelerinin, birbirini yemekten, bu hassas konuya gösterdikleri tepki cılızdır. Hatta ABD ve İsrail’in kuyruğuna takılanları da vardır. Bu hadisede ABD ve İsrail suç ortağıdır.
Trump’ın bu kararında “Evanjelist” yaklaşımın ağır bastığı görülmektedir. Trump, seçimlerde ABD’deki Yahudi seçmenlerin ve “Hristiyan Siyonizmi” hareketine mensup “Evanjelist Protestanlar”ın oyunu almak için yaptığı vaadi gerçekleştirmiştir. Kendisi de bu ekoldendir. Yahudi hayranıdır. Damadının Yahudi olması da bu kararda etkili olmuştur.
Mavi Marmara olayında da görüldüğü gibi, İsrail şiddete başvurmakta hiç tereddüt etmemektedir. Trump’ın aşırı desteği İsrail’i daha da şiddete teşvik etmektedir. İran olayı da bu kapsamda değerlendirildiğinde, Orta Doğu’nun daha da karışacağı görülmektedir. Bu durum, Türkiye’nin muhtemel gelişmelere karşı alternatif politikalar geliştirmesini zaruri kılmaktadır.
Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz.