8 Kasım 2016 seçimiyle Donald Trump 45. Amerikan Başkanı seçildi. Trump’un agresif, ayrıştırıcı kişiliği ve sert açıklamaları göz önüne alındığında, bu sonuç -ona oy verenler dahil- dünyadaki birçok insanı şaşırttı ve korkuttu. Şimdi hepimizin aklında şu sorular var: Amerikan halkı neden Trump dedi? Trump’ın karakteri Amerika’nın iç ve dış politikalarını nasıl etkiler?
Öncelikle dünyanın genelinin içinde bulunduğu durum Trump’ın başkan seçilmesinde oldukça etkili oldu. Son yıllarda ortaya çıkan IŞİD ve benzeri örgütler, Suriye’deki savaş, Ortadoğu’daki karışıklık, ekonomik istikrarsızlık gibi durumlar insanların kendi grup kimliklerine (Müslüman, Türk, Amerikan, Demokrat vs.) daha çok sarılmalarına sebep oldu. Kişiler ve toplumlar kendi grup kimliklerinin tehlike altında olduğunu hissederlerse diğer gruplarla aralarına daha sert sınırlar koymak isterler. Böylece hem güven duygularını tazelerler hem de kendi grup kimliklerini belirginleştirirler. Yani radikalleşir ve ötekileştirmeye yatkın hale gelirler. Öte yandan Amerikan halkı sonuçsuz ve örtülü politikalardan yeterince sıkılmıştı ve bu politikalar halkın geneline güven vermiyordu. Onlar da bu belirsizliği bertaraf etmek için, kararları radikal, sonuçları öngörülemez olsa da kendi sınırlarını test etmek istediler. Donald Trump’ın “Meksika sınırına gerekirse duvar öreriz ve parasını da Meksika’dan alırız” demesi, Müslümanlar başta olmak üzere tüm azınlıkları sınırların ve sistemin dışında tutma niyeti ve benzeri demeçleri Amerikan halkının kendi grup kimliklerini belirginleştirme ve dış tehditlerden korunma ihtiyacına cevap verdi.
IŞİD sonrası özellikle Avrupa ve Amerika’da Müslümanlara karşı önyargıların arttığını sadece akademik çalışmalarda değil, gerçek hayattan örneklerde de görmekteydik. Söz konusu güvenlik olduğunda birçok insan daha ilkel düşünür ve savunma öncelikli tavır alır. IŞİD tehdidi dünya üzerinde artarken, Trump’ın tavrının Amerikan halkına güven aşıladığı aşikâr!
Trump Amerikan halkının halihazırdaki kaygılarını çok zekice ve sistematik olarak manipüle etti. Söylemleri ile paranoid bir şekilde yeni düşmanlar, yeni tehlikeler yarattı ve kendisini bu ‘ötekiler’ ve ‘düşmanlar’ ile savaşıp Amerikan halkını koruyacak bir ‘kahraman’ olarak gösterdi. Bu paranoid fanteziler toplum tarafından da paylaşmış olacak ki halk tercihini Trump’tan yana kullandı.
İçinde bulunduğumuz yüzyılda teknolojinin de gelişmesi ile beraber çok fazla bilgi kirliliği var. Beynimize idrak edebileceğimizden fazla bilgi giriyor ve çoğu zaman bu bilgiyi işlemek yerine kısa yolları (toplum mühendisleri tarafından bize hazır olarak sunulan şemalar gibi) kullanıyoruz. Buna ek olarak gerek kişisel tercihler bağlamında gerekse sosyokültürel altyapılarından kaynaklı nedenlerle Amerikan halkının çoğunluğu sorgulamıyor. Dolayısıyla halk manipülasyona açık. Yani aktarılan bilgiyi sorgulamak yerine ya doğrudan reddediyor ya da kabul ediyor. Güvenlik kaygılarından dolayı toplumun seçici algısı olası tehditleri gerçek olarak algılamaya yatkın. Gerçek olarak algıladığında da direkt olarak muhtemel tehdide yönelmiş olan ve söylemlerinde şüpheye yer bırakmayan Trump’ı seçmek daha cazip hale geliyor.
Trump’ı cazip hale getiren bir diğer sebep ise kendisinin ‘Amerikan Rüyası’nın vücut bulmuş hali olması. Gerçekten de Amerikan rüyasını işleyen orta sınıf bir Hollywood filmden fırlamış gibi… ABD’de yaşayan birçok erkeğin fantezisini kurduğu bir hayatı yaşamış ve yaşamaya da devam ediyor. Kendisinden çok genç ve güzel bir karısı, hesabı tutulamayacak kadar çok parası ve tüm dünyaya yayılmış bir şöhreti var. Trump üzerinden kendi fantezilerini gerçekleştiriyorlar aslında.
Trump’ın dürtüsel, empatiden yoksun davranışları, paranoid korkuları, zalim görünen yapısı itiraf etmek istemesek bile aslında günümüz toplumundaki insanların çoğunda mevcut! Mesela, Suriye’deki çocuklara yardım etmek ve gerçekten empati göstermek yerine acılı fotoğrafları ‘like’ etmek ile yetinir olduk ve haber okumak yerine Instagram’da gezinmek daha iyi hissettiriyor artık. Dünyanın içinde bulunduğu durumun ve kendi kurban durumunda oluşumuzun getirdiği kötü duyguları inkâr etmek adına zalim oluverdik ve/veya zalimleri destekler olduk. Bu daha kolay geliyor ve yüzeysel de olsa daha iyi hissettiriyor.
Toplumlar ve liderler her zaman birbirlerini etkilemiş ve birbirlerinden etkilenmişlerdir. Trump’ın davranışları incelendiğinde kendisinin paranoid-narsisistik kişilik özellikleri gösterdiği söylenebilir. Paranoid-narsisist kişilik özellikleri gösteren kişiler bencil, empatiden yoksun, çıkarcı olurlar. Kendilerini kötü hissetmeyi kaldıramayacakları için kötüyü sürekli dışarda ararlar ve kendilerine düşmanlar yaratırlar. Eleştirileri içtenlikle kabul etmeleri mümkün değildir. Olayları ve kişileri değerlendirirken ya hep ya da hiç mantığı güderler. Bu özelliklerden yola çıkarsak, yaklaşık 325 milyon kişinin Trump’ın paranoid fantezilerini paylaşma ihtimali olduğunu düşünürsek -ki Trump seçimleri kazandığına göre daha önce bu konuda nüfusun çoğunluğu üzerinde ikna edici olduğu kesin- dünya adına kaygılanmamak elde değil. En kötü senaryo, kendi iç dünyasındaki iyinin ve kötünün savaşını gerçek dünyaya taşıyarak fantezi düşmanlar yaratması ve ülkesini ve dahi dünyayı buna inandırarak kendi kendini gerçekleştiren kehanet misali dünyayı bir kaosa sürüklemesi olabilir (Hitler’in kapitalist bir versiyonu gibi!). En iyi senaryo ise kendi üstünlüğünü ve kahramanlığını barışçıl yollarla ve demokrasi üzerinden gerçekleştirmeye çalışması olabilir (Benim tarih ve toplum bilgim dahilinde henüz böyle bir örnek yok!).
Biz en iyi senaryonun gerçekleşeceğini umarak, kötü senaryo için de hazırlıklı olalım.
Rüveyda Ç. YILMAZ 14 Kas 2016
Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik‘te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.
Yeni Birlik Gazetesi’ni Gazete Bayilerinden Temin Edebilirsiniz.