Her insan başlangıçta kalbiyle temiz, zihniyle yalındır. Çocukları melek olarak görmemiz bundan. Yaşadıkça; hayata alıştığı, burayı asıl yurt bellediği oranda kalbi kirlenir, zihni bulanıklaşır insanın. Kalbine ve zihnine mukayyet olabilen insanlar ise zaten bu dünyaya alışamamışlardır. Alışamadıkları için de bin bir türlü zorlukla baş ede ede yaşarlar. ‘Eder’i ölçü kabul eden çoğunluğun arasındadır. Çabasının ise ‘eder’i yoktur ama değerlidir o çaba. Çünkü hakikate en yakın olan insanlar onlardır. Güzeli güzel, çirkini çirkin olarak görme ayrıcalığına onlar sahiptir. Gördükleri çirkinlikler, fenalıklar, kötülükler karşısında acı çekip iyilikler, güzellikler karşısında sevinenler de onlardan başkası değildir… Acıları da sevinçleri de sahicidir bu yüzden…
Basit değil, yalın bakmak. Her neye bakıyorsan onu olduğu gibi görmek, algılamak. Kirlenmiş bir zihinle yalın bakmak ne derece mümkün? Bu soruya şöyle cevap vereyim: İlhami Çiçek diye bir adam yaşamış bu ülkede. “Satranç Dersleri” adında bir şiir yazmış. Kendisinden sonra o şiir kitaplaştırılmış. Konumuzla ilişkisine gelince o şiiri ne zaman okusam ‘işte yalınlık bu’ diyorum. Çünkü o şiir ancak temiz bir kalple, yalın bir zihinle yazılabilir. Belki de diyorum o temiz kalbi, yalın zihniyle daha fazla katlanamadı bu dünyaya ve göçüp gitti erkenden…
***
Ölçümüz yok. Mizanımızı kaybettik. Neye göre adım atacağımız, nereye gideceğimiz hususunda bir fikrimiz de yok. Her yolu yürünebilir zannediyoruz bu yüzden. Zanlarımızla bir yola koyuluyoruz.
Nereye gidiyoruz peki?
Hedef gözümüzde sürrealist bir resim muğlaklığında. O resmi anlayacak, anlamlandıracak beceriye sahip değil çoğumuz. İçimizde o maharete sahip olanlar ise aralarında anlaşamıyor. Her biri çıkarımlarının mutlak doğru olduğunu savunup karşıya hücum ediyor. Mücadeleye işten anlar görünen, olmak istedikleri vezir hevesiyle dolaşan kimseler de giriyor. Onları her iki yakanın taraftarları takip ediyor. Hep bir gerilim ortamı, hep bir kavga hali…
Arada aklıselimle konuşan, ilmi açıdan yetkin, zihni melekelerini temiz tutmuş, yalın bakabilme maharetini henüz koruyabilen kimseler çıkıp konuşuyor, yazıyor, anlatıyorlar. Anlattıklarıyla çoğunlukla kimsenin dikkatini çekmiyorlar. Kavganın zemininde olmadıkları gibi, tarafı da değiller. Asıl kıyamet yargıları taraflara dokununca kopuyor zaten. Linç bir öç alma biçimi, haklılıklarını kabul ettirme yöntemi olarak devreye giriyor. Linçin karşısında durulmaz. Onlar da kenara çekiliyorlar. Duruluyorlar. Susuyorlar, sözlerini işitecek bir kulak çıkana değin… Ve susayışları gittikçe daha da uzuyor.
***
Bunlar olurken yürüyüş halindeyiz biz. Zaman değişene, kabuller farklılaşana, yola koyulurken hâkim olan anlayış alaşağı olana değin yürüyoruz. Sonra değişen zamana ayak uydurup ilk kavşakta uğruna kavga ettiğimiz yolu terk edip başka bir patikayı adımlamaya başlıyoruz. Moda anlayışla moda yolculuklar ve moda türü kavgalar. Dertlerimizin, acılarımızın ve sevinçlerimizin sahici olması nasıl beklenir ki! Saf olana, yalın olana götürecek tövbe aklımıza bile gelmiyor. Bu yüzden de temizlenip arınamıyoruz.
O moda tartışmadan bağımsız olarak “Kur’an-ı Kerim’i niye anlamayayım?” veya uydurma hadislere tepkiden hareketle “hadislere ne gerek var?” türü yargılar ve buna yönelik tepkilerle zaman zaman karşılaşıyoruz. Geçtiğimiz yıllarda bir soru sormuştum: “Siz bir tanrıdan bahsediyordunuz ya… İşte o ben değildim” derse…
Bu çerçevede hatırlayalım; Peygamberlerin bir niteliği de günah işlememiş, günahlardan korunmuş olmalarıdır. Soru şu: Peygamberlerin günah işlememeleri, günahlardan korunmuş olmaları ne demektir?
Ersin Çelik’e Başsağlığı
Kardeşimiz ve meslektaşımız Yeni Şafak Gazetesi İnternet Yazı İşleri Müdürü Ersin Çelik 7 yaşındaki kızını trafik kazasında kaybetti. Kaç gündür telefon açmak istiyorum, elim telefona gitmiyor, her defasında vazgeçiyorum. Söyleyecek sözüm yok. “Allah sıralı ölümü versin”, “Allah kimseye evlat acısı vermesin” diye dua edilir. Ersin en büyük imtihanla, evladıyla imtihan oldu. Allah Ersin’e ve eşine sabır versin, kalplerine sekinet indirsin… Minik Ecrin’imize Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânı cennettir inşallah…
Adnan KARAKAŞ 01 Ağu 2017
Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik‘te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.
Yeni Birlik Gazetesi’ni Gazete Bayilerinden Temin Edebilirsiniz.