“Bütün yazdıklarımın devrin büyüklerinin kulağına gitmeyeceğini biliyorum, fakat yarın ahirette sen akıllı bir adamdın, neden sesini çıkarmadın ? diyecek olurlarsa, kendimi kurtarmak için yazdım.”
Katip çelebi- Mizan-ül hak
Rivayet odur ki, asıl adı Mustafa bin Abdullah olan, ilk mesleği de askerlik olup sonradan ilim ile uğraşan bu zata medreseliler kendilerinden (ilmiyeden) kabul etmeyip katiplerden biri anlamında “Katip Çelebi” (1609-1657) adını uygun görmüşlerdir.[1] Aslında devrin medreselerinin de Katip çelebi gibi bir aydını yetiştirecek nitelikte olduklarını söylemek de pek mümkün değildir.
Katip çelebi batı ilerlemesi ve tarihini anlama üzerinde çağdaşlarının aksine önemle durdu.[2]Latince ve Fransızca dahil 6 dil bilirdi. Siyasi tarihimizdeki ilk “anayasa” taslağını hazırlayan kişidir de diyebiliriz. [3]
Ölmeden önce yazdığı son eseri “Mizanu’l-Hak”ta medreselerde akli ilimler ve nakli ilimlerin ayrılmasının mahsurlarını vurgulamıştır.[4]
Katip Çelebi’nin, bugünün dünyasının sorunlarına ilişkin son eserinden oldukça anlamlar ve çıkarımlar yapmak mümkündür. “Mizanu’l-Hak”ın yazılma sebeplerinden birisi o dönemdeki Kadızade (ulema) ve Sivasi (tasavvuf) çatışmasında orta bir yol bulmak veya hakem olabilmek imiş. Bir bakıma bugünün radikal selefi anlayış ile batıni tarikat anlayışı arasındaki tartışmalara açıklık getirmek çabası olarak düşünebiliriz.[5]
Katip çelebinin şeriat ile hikmet, akıl ile nakil ve din ile felsefe arasındaki uyum gören İslam anlayışı bugünkü insanımıza yol gösterici niteliktedir. Eleştiri, metot ve gelenek olmadan ilmi bir meselenin anlaşılamayacağını savunur. Duru olanı al bulanık olanı bırak der.
Bugünkü anlayışların aksine Çelebi toplumda ötekinin ve farklı yorumların varlığını zenginlik olarak görür ve şöyle savunur;
“Kimi ahmaktır, ihtilaf hikmetini bilmez. Cümle halkı bir mezhepte ve meşrepte olsun deyu muhal tasavvur eder” Kendisi eski alimlere karşı hep eleştirel yaklaşır, onlara karşı cahillerin duyduğu tartışılmaz hayranlık kendisinde yoktur.[6]
Katip Çelebi’nin İbni Haldun’u anımsatırcasına toplumsal olaylara ilişkin şu görüşleri bugünümüz içinde düşündürücüdür ;
“Bir kavmin arasında bir meselede niza ve ihtilaf vaki olup yerleştikten sonra o niza ve ihtilafı kökünden tamamen kaldırıp atmak kolay, kolay mümkün olmaz. Eli silahlı biri çıkıp taraflardan birini kahr ve galebe suretiyle sustursa bile olmaz, sürer gider”
“Şu da malum ola ki, Adem peygamberin zamanından beri halk fırka, fırkadır. Her bir fırkanın bir türlü mezhebi ve meşrebi vardır ki biri diğerine ilk nazarda muhalif görünür. Rum suresi (30/32) gereğince hepsi kendi yolunu beğenip, onu diğerlerine tercih ederler.
Ve nihayet bunlardan kimi akıllıdır. Bu ihtilafın hikmetini inceden inceye düşünüp anlar, altından nice maslahatlar bulur. Ve kimsenin mesleğine ve meşrebine dahi ve taarruz eylemez. Eğer kendi anlayışı gereğince bu iş kötü ise kalbinden inkar ile iktifa eder.
Kimi de ahmaktır. İhtilaftaki hikmeti bilmez, bütün halk bir mezhep ve bir meşrepte olsun diye mümkün olmayan şeyler tasavvur eder.”
Katip Çelebi’nin bu son eseri 1860 tarihinde Şinasi tarafından tekrar derlenmişti. Yani burada vefatından itibaren yaklaşık 200 yıllık ilgisiz bir boşluk dikkatimizi çekiyor. Mezarı ise son elli küsur yılda fark ediliyor.
Baktığımızda bugün İslam dünyasındaki temel sorunlardan medrese eğitim sistemi, selefilik, tasavvuf-tarikatler batıni anlayışlar, farklılıklar ve ötekiyle anlaşabilme sorunları, eleştirel düşünce yoksunluğu gibi hususlara merhum Katip Çelebi buradan 400 yıl önce el atmış.
Onu anlamak isteyenler var oldukça, İslam medeniyetinin tekrar canlanma umutları da hep var olacaktır.
[1] Niyazi Berkes ve Bernar Lewis kendisine Osmanlı tarihinin en önemli bilginidir diyorlar.
[2] Katip Çelebi’nin davası “batılılar aldı başını gitti, siz hala tımar sistemiyle falan uğraşın” şeklinde özetlenebilir
[3] Kâtip Çelebi de Hacı Kalfa -Hacı Halîfe olarak, dönemin maliye bürokratlarından, ketebeden birisi olarak bu divanda yer almaktadır. Kâtip Çelebi işte bu divanda konuşulanları kendince not alır. Fakat şöyle bir şey söylemektedir: Kıyl ü kalden öteye gitmeyecektir buradaki konuşmalar. Ve kendisi de yine bu divan çerçevesinde Düstûrü’l-amel li ıslâhi’l-halel adıyla bir risale yazacaktır. Yani bugünkü anlamıyla ‘Anayasa ’taslağı hazırlamıştır.
[4] Bir ara şeri ilimleri ihmal edip tek yanlı akli ve felsefi ilimlerle uğraştığı için Hz. Peygamber (a.s ) tarafından uyarıldığını kendi ifade ediyor.
[5] Katip Çelebi’nin dini yaşantısı ve dini ilim seviyesi tartışılmaz niteliktedir.
[6] Prof. Süleyman Uludağ Katip Çelebi- İslam’da Tenkit ve Tartışma Usulü
Tarık ÇELENK 22 Oca 2018
Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik‘te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.
Yeni Birlik Gazetesi’ni Gazete Bayilerinden Temin Edebilirsiniz.